Bende tarihin bir aralığında, köyünden büyük bir şehire inen safdil adam gibiyim.
Ne büyük binalar,
Ne uzun yollar,
Ne çok insan...
Ne kadar çok söz,
Ne çok düşünce...
Hepsi hem sayıca çok, hem hepsinin mahiyetleri değişik, hem de her birinin dereceleri farklı.
Bende günümü tıpkı safdil adam gibi geçiriyorum:
Çoğu zaman şaşkın, bazen hayranlık içinde ve kavrayabildiğim oranda hâkim.
Bunca çeşitli nesne arasında,
Bu telaşlı insan kalabalığında,
Böylesine karmaşık ilişkiler içinde,
İnsan kendini kaybedebilir diye düşünüyorum.
Ve sıkıca tutuyorum kendimi,
Şehre karışmaktan alıkoymaya...
Akşam oluyor, yabancıyım bu şehirde,
Bir hısımım, yakınım, tanıdığım yok.
Ben de safdil adam gibi gecelemek için bir han buluyorum kendime.
Fakat o da ne?
Hanın içi de insan dolu...
İçeriside dışarısı kadar kalabalık...
Kaybolma korkusu yine düşüyor içime.
Birazdan bu kalabalık handa, kendimi uykuya bırakacağım.
Ben uyurken kimbilir neler gelecek başıma?
Bilmediğim bunca insan içinde, yarın sabah uyandığımda kendimi nasıl, nereden tanıyabileceğim?
Yarın sabah, yani yorgun bir günün ağır uykusu ertesinde hâlâ kendim kaldığımı, hâlâ eski ben olduğumu nereden anlayacağım?
En iyisi bende safdil adam gibi yapayım,
Ayak bileklerimden birine ip takayım!
Uyandığım zaman bakarım ayak bileğime,
Eğer bağladığım ip yerinde duruyorsa ben hâlâ kendimdeyim,
Kaybolmamışım,
Yani eski ben bıraktığım yerde,
Uyumadan önce koyduğum hâliyle duruyor.
O zaman hayatımı eskisi gibi yaşamaya devam edebilirim.
Bu düşünceden memnun kalarak uykuya dalıyorum
................