10 Eylül 2016 Cumartesi

OKYANUS OLMAK...

Okyanus olmak isterdim;
Kalabalık ama yalnız,
Gürültülü ama ketum
Dingin ama coşkulu...
Yaşam dolu
Barış dolu
Sır dolu
İçinde yeşilin, dışında mavinin binbir tonu
Huzurla bağdaş 
Ve hürriyetle yoldaş

Okyanus olmak isterdim;
Daldıkça derin
Baktıkça engin,
Su gibi aziz,
Ekmek gibi kutsal
İçinde anlatılmak istenen milyonlarca öykü,
Keşfedilmek istenen milyonlarca kalıntı taşıyan
Ve özgürce
Sonsuzluğa uzanan...
(♡eralce)
Resim yazısı ekle


9 Eylül 2016 Cuma

İNSANLARI YARGILAMAKTAN VAZGEÇERSEN, SEVMEK İÇİN NEDENLER BULABİLİRSİN!

Sevmek konusunda özürlü bir milletiz, konu sevilmek olduğunda da tablo bizim için daha iç açıcı
değil. 
Bir keşiş ve öğretmen olan Thich Nhat Hanh "Nasıl seveceğimizi bilmeden sevmek, sevdiğimiz kişiyi yaralar" diyor.
Nasıl seveceğimizi biliyor muyuz?
---------- 0 ----------
Sevgi;
Anlamak demektir; karşımızdakinin sevincini, heyecanını, acısını, öfkesini...
Duymak demektir; söylemek isteyip de söyleyemediklerini
Görmek demektir; ruhunun derinliklerini
Hissetmek demektir; hissettiklerini...

Sevgi;
İyilik demektir,
İyilik edebilmek için, önce kendimize iyilik etmemiz gerekir.

Merhamet demektir,
Merhamet duyabilmek için, önce kendimize merhametli olmamız gerekir.

Neşe demektir,
Neşe saçabilmek için, önce kendimizi neşeli tutmamız gerekir.

Sakinlik demektir,
Sakin olabilmek için, önce kendimize sakin davranmamız gerekir.

Sevgi;
Büyümek demektir,
Büyümek için ise önce kendimizi anlamamız ve kendimizi sevmemiz gerekir.
---------- 0 ----------
Bir bardak suya bir avuç tuz atarsanız tuzun tamamını eritemezsiniz, üstelik su da içilmez olur.
Ama o bir avuç tuzu bir nehre atarsanız; nehir onu eritir, üstelik insanlar da hala onun suyundan içebilir. Nehir kocamandır çünkü; bozulmadan, bulanmadan kabullenme, dönüştürme, evirme yetisine sahiptir.
Eğer bir bardak suysa gönlümüz, anlayışımız ve kabullenişimiz azdır; hemen bozulur, bulanır, acılaşırız. Hiç kimseyi kendi özüyle kabullenemez, hiç kimseyi can-ı gönülden sevemeyiz.
Yok coşkun akan bir ırmaksa gönlümüz; bozulmadan, bulanmadan, acılaşmadan anlayabilir ve  kabullenebiliriz her şeyi! Kendi özüyle, kendi olduğunda, kendi kaldığında da sevebiliriz herkesi...

Önce bir damla ol,
Bir çay,
Bir ırmak,
Sonra mı?
Sonrası deniz,
Sonrası okyanus,
Sonra durmak yok,
Sonra durmak imkansız...
(♡eralce)

BİR EYLÜL MESELESİ

Eylül...
Murâkabe,
Müşahede,
Muhasebe demek özünde
Çokça kitap, çokça şiir, fonda müzik, sehpada kahve, gönülde huzur ve düşüncede dinginlik demek...
Ay ziyasını döşedi mi geceye,
Semayı bezedi mi yıldızlar,
Çekildi mi el etek sokaklardan
Uyuma!
Seni bir eylül seheriyle buluşturacak gecenin
Koynundasın...
Vakit;
Uyunacak değil, okunacak vakittir

Eylül...
Sen, sene-i devriyesisin ömrün,
Sen tesir edersin en çok ruhlara.
Tel tel ayırıp da tüm duyguları,
İlmek ilmek dokursun,
Hüzün tezgahlarında...

Rüzgar dağıtıyor mu saçlarını,
Üşütüyor mu serinliği akşamın,
Çöküyor mu bir melankoli günün sonunda,
Yanılma!
Mevsim geçişi değil bu olup biten
Hüznün geçişi,
Ve sen yanı başındasın...
Vakit;
Söylenecek değil, dinlenecek vakittir.

Eylül...
Sen bir sevdasın, başlı başına
Yazgısısın sen;
Göçmen kuşun ağaca,
Ağacın yaprağa,
Yaprağın toprağa...
Ve sensin Farid'in kemanından döktüğü gözyaşı,
Shakespeare'in şiirlerine sakladığı tılsım,
Mecnunun bağrına bastığı taş,
Ferhatın dağa çaldığı örs...
(♡eralce)

5 Eylül 2016 Pazartesi

NE DOYMAZ BİR VARLIKSIN İNSAN VE NE KADAR YIRTICI...

Hafta sonunun yoğunluğundan mıdır, Pazartesinin sendromundan  mı? 
Son haftalarda çektiğim uykusuzluk probleminden midir, yoksa nazardan mı?  
Nedendir bilmiyorum ama bugün aşmam gereken bir halsizlik ve uyku hali var üzerimde.
Hiç de hoşuma gitmeyen bu durumdan kurtulmak için; ne yapmalı, ne etmeli, bir bilene mi danışmalı, işlerle mi barışmalı, kendimle mi yarışmalı derken bir müzik açtım, bir kahve söyledim ve bir şiir okudum önce;
Bir dünya gittiyse elinden,
Üzülme buna, hiçtir o!
Ve bir dünya malı geçtiyse eline,
Sevinme buna, hiçtir o!
Önünden geçer; acılar, zevkler, hüzünler, saadetler...
Takılıp da oyalanma;
Geç hepsinin önünden;
Hiçtir o!
---------- 0 ----------
"İnsanoğlu dünyaya mutlu olmak için gelmemiştir." der Dostoyevski
Savaşlarla, zulümle, ölümle, terörle, tecavüzle, açlıkla, sefaletle ve dahi bir çok acı veren, elem veren, kahreden durumla iç içe bir yaşamı sürüklüyoruz. Sürüklüyoruz, çünkü göğüs kafesinde bir yürek ve içinde biraz vicdan ve biraz da merhamet taşıyan hiç kimse bir yaşam süremez bu dünyada! Ancak ve ancak adına yaşamak denilen ve sorgusuz sualsiz sırtına yüklenen bu ağır yükü sürükler. Kimileri taşırken yükünü tüm bu acıların içinden geçer, kimileri dışından, kimileri bilfiil yaşar, kimileri uzaktan seyreder, kimileri oralı bile olmazken, kimileri en azından kahreder...
Ve "Dünyanın düzeni bu!" der birileri de, "Böyle gelmiş böyle gider!" iyileri üzen ve yerin taa dibine batasıca bu düzen!
İnsanların hırsı, kıskançlığı, açgözlülüğü ve bencilliğiyle beslenen ve önü alınamaz bir şekilde yüzyıllar boyunca artarak büyüyen, çoğalan, devleşen, evrilen, çevrilen, genç-yaşlı-çoluk-çocuk demeden öldüren, göz yaşı döktüren, insan onurunu hiçe sayan ve yüzyıllardır iyilerin elinden hep kaçan, kaçıp dört bir yana hız kesmeden zehrini saçan kahrolası bir düzen...Habil ile Kabil'den bu yana var olan...Yıkılası, yok olası bir düzen...
---------- 0 ----------
“Doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. İşte bu yüzden bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.”

4 Eylül 2016 Pazar

KÜÇÜK PRENS HAKLIYMIŞ! GERÇEKLERİ ANCAK KALBİN GÖZÜ GÖRÜYORMUŞ

Okulda, evde, işde; her zaman ve her yerde, hep aynı hikaye: Aklını kullan, duygularınla değil mantığınla hareket et!
İnsan ırkının diline pelesenk olmuş bir güftedir bu cümle: Mantıklı ol!
Hiç kimse çıkıp da demez ki; azıcık da duygusal ol, boşver mantığını kalbinin sesini dinle, yüreğinin götürdüğü yere git... diye!
Evet şimdi aklınızı kullanmak ve mantıklı davranmakla ilgili size söylenen tüm terâneleri yavaşca yere bırakın ve okuyun bakalım, bilim bu konuda ne demiş:
"Kalbinde bir zekası var ve kalp zihnin öngörülerinin çok daha ötesinde bir doğrulukla, olacakları öncesinde hissetme kabiliyetine sahip."
Evet! Heartmat Institude'da Dr.Rollin McCraty trafından yapılan çalışma, kalbimizin bilinenin ötesinde mucizevî bir sezgisel zekaya sahip olduğunu göstermiş.
Yani "İçinize doğanı" , "Mâlum olanı" sakın yabana atmayın demiş.
"Kalbinizin ısınmadıklarından" , "İçinizden gelmeyenden" , "Yüreğim daraldı" dediğiniz tüm durumlardan uzak durun diye de eklemiş.
Kalbin; zaman ve mekan sınırı olmadan, zihnin algılayamayacağı bir şekilde bizim için doğru olanı önceden sezdiğini ispat etmiş.
Son yıllarda yapılan nöro-kardiyoloji çalışmalarında kalbimizle ilgili şaşırtıcı başka bilgilerde var.
  • Kalbin manyetik alanı beyninkinden yaklaşık 5000 kat daha güçlü
  • Kalbimiz duygularımıza göre değişen elektromanyetik dalgalar yaymakta
  • Kalp beyinden ve otonom sinir sisteminden bağımsız yaklaşık 40000 nöronluk bir ağa sahip
  • Kalbimiz beynimize, beynimizin kalbimize gönderdiğinden daha fazla sinyal göndermekte ve bu sinyaller duygusal deneyimlerimizi etkilemekte
  • Kalp sinir sisteminde, tıpkı beyindeki gibi tüm vücut üzerinde bir etkiye sahip çeşitli nörotransmitterler ve hormonlar salgılamakta. Dayanışmayı, hoşgörüyü, anlayışı ve sosyal davranışları etkileyen oksitosin ve dopamin gibi
  • Anne karnındaki bebekte önce kalp oluşmakta ve bebeğin kalp atımlarıyla annenin beyin dalgaları senkronize. 
Evet, şimdi oturun ve yaptığınız tüm mantıklı seçimleri bir gözden geçirin bakalım. Bu seçimler size gerçekten huzurun ve mutluluğun kapılarını açan, hayatınızdan lezzet almanızı sağlayan, kişisel doyum ve başarı getiren seçimler mi?!..
Yoksa toplumun genel geçer doğrularına itaat etme çabası, insanlar tarafından eleştirilme ve yargılanma kaygısı ya da aile ve çevrenizde kabul görme arzusuyla yaptığınız mantıklı! seçimler mi?!..
Dünyadaki kaosun bir nedeni de kalbimizin sesine kulak vermemek. Tüm insanî yanlarımızın; vicdanın, merhametin, sevginin, aşkın barınağı olan kalbimizin sesini duymamak.
Bir dursak ve dinlesek görecegiz ki o sürekli bizle konuşuyor, hemde hiç durmadan! Ancak zihnimizin gürültüsünden duymak çok da mümkün olmuyor.
Bazen cılız bir ses duysakta seçimlerimizde ona kulak verecek farkındalığa sahip olmuyoruz.
Ve koşar adım mantığımızın peşinden giderken ; kalbimize, ruhumuza, huzura ve mutluluğa açık ara depar atıyoruz.
Kalbimizin kan pompalayan bir organdan çok daha fazlası olduğunu unutuyoruz.
Kalplerimizin sesine kulak vermemiz dileklerimle...
Kalp sırrına erenler ne yaparlar bilir misin?
Kızmazlar...Küsmezler...
Kırmazlar...Kırılmazlar...
Her şeyde bir güzellik bulur susarlar
Susarak konuşurlar! (Bu da Belhli Celâleddin'den)
SEVGİLERİMLE...