Hafta sonunun yoğunluğundan mıdır, Pazartesinin sendromundan mı?
Son haftalarda çektiğim uykusuzluk probleminden midir, yoksa nazardan mı? ☺
Nedendir bilmiyorum ama bugün aşmam gereken bir halsizlik ve uyku hali var üzerimde.
Hiç de hoşuma gitmeyen bu durumdan kurtulmak için; ne yapmalı, ne etmeli, bir bilene mi danışmalı, işlerle mi barışmalı, kendimle mi yarışmalı derken bir müzik açtım, bir kahve söyledim ve bir şiir okudum önce;
Bir dünya gittiyse elinden,
Üzülme buna, hiçtir o!
Ve bir dünya malı geçtiyse eline,
Sevinme buna, hiçtir o!
Önünden geçer; acılar, zevkler, hüzünler, saadetler...
Takılıp da oyalanma;
Geç hepsinin önünden;
Hiçtir o!
---------- 0 ----------
"İnsanoğlu dünyaya mutlu olmak için gelmemiştir." der Dostoyevski
Savaşlarla, zulümle, ölümle, terörle, tecavüzle, açlıkla, sefaletle ve dahi bir çok acı veren, elem veren, kahreden durumla iç içe bir yaşamı sürüklüyoruz. Sürüklüyoruz, çünkü göğüs kafesinde bir yürek ve içinde biraz vicdan ve biraz da merhamet taşıyan hiç kimse bir yaşam süremez bu dünyada! Ancak ve ancak adına yaşamak denilen ve sorgusuz sualsiz sırtına yüklenen bu ağır yükü sürükler. Kimileri taşırken yükünü tüm bu acıların içinden geçer, kimileri dışından, kimileri bilfiil yaşar, kimileri uzaktan seyreder, kimileri oralı bile olmazken, kimileri en azından kahreder...
Ve "Dünyanın düzeni bu!" der birileri de, "Böyle gelmiş böyle gider!" iyileri üzen ve yerin taa dibine batasıca bu düzen!
İnsanların hırsı, kıskançlığı, açgözlülüğü ve bencilliğiyle beslenen ve önü alınamaz bir şekilde yüzyıllar boyunca artarak büyüyen, çoğalan, devleşen, evrilen, çevrilen, genç-yaşlı-çoluk-çocuk demeden öldüren, göz yaşı döktüren, insan onurunu hiçe sayan ve yüzyıllardır iyilerin elinden hep kaçan, kaçıp dört bir yana hız kesmeden zehrini saçan kahrolası bir düzen...Habil ile Kabil'den bu yana var olan...Yıkılası, yok olası bir düzen...
---------- 0 ----------
“Doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak
için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze
çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük ister
küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam
sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. İşte bu yüzden
bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek
mümkündür.”