30 Aralık 2016 Cuma

HER ŞEY DİNLEMEKLE BAŞLAR!


Anlamak için bilmek gerekir.
Bilmek için dinlemek.
Zordur oysa dinlemek.
Sabır ister,
Emek ister,
Zaman ister,
Bazen içimizde biriktirdiğimiz bir öfkeyle,
Bazen eksikliğini duyduğumuz bir duyguyla yüzleşmek ister,
Bazen vazgeçmemizi,
Bazen sıkı sıkı tutunmamızı ister.
Fedakarlık ister,
Yürek ister,
Cesaret ister,
Emek ister,
İster de ister...
----- 0 -----
Bir kitap okuduğumuzda yazarı,
Bir film izlediğimizde senaristi, yönetmeni, kameramanı dinleriz.
Bir tabloda ressamı,
Bir şarkıda güfteciyi, besteciyi dinleriz.
Vakıf oluruz satırların, sahnelerin, renklerin, notaların sırrına; aşka, nefrete, savaşa, barışa, kahkahaya, gözyaşına...
Yüzlerce yıl önce yaşanmış, yüzlerce yıl sonra hala yaşanıyor olacak hüzne, sevince, acıya, umuda, hayale ve hayal kırıklığına...
Ve artık biliriz ki insanoğlu geçmişten bugüne gördüğü onca savaşa, onca acıya, onca kayba rağmen,
İman ettiği Tanrı'ya, peygamberlere, kutsal kitaplara rağmen,
Her gün o kaçınılmaz sonu, yani ölümü görmesine rağmen hâlâ vahşi!
Ve hâlâ yeryüzünde bozguncu...
----- 0 ------
Dinleriz ve anlarız ki insan olabilenler ve insan olarak kalabilenler için dünya; yaşanan değil, yaşamaya çalışılan, yaşamak zorunda kalınan bir yerdir.



28 Aralık 2016 Çarşamba

SUS VE DİNLE...

Hamuş dermiş Mevlana kendine
Hamuş, yani suskun...

Düşündüm!
Bir şairin,
Hem de namı dünyayı sarmış bir şairin,
Yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil, elli binden fazla dizeye imza atmış bir insanın nasıl olup da kendine suskun adını verdiğini..?

Sonra sustum!
Ve gördüm ki tüm kainatın tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var.
Nereye gidersem gideyim o sesi dinledim.
Her bir insanı Yaradan'ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak kesildim.

Dinlemeyi sevdim; cümleleri, kelimeleri ve harfleri...
Dilim lal oldu, kalemlerin ucu kör...
Kırk fırın ekmek yemeye yolladım da kendimi; insanlar tanıdım, hikayeler topladım...
Üzerinden baharlar, üzerinden aylar geçti; fırınlarda ekmek kalmadı lakin, ben hala ham, hala aşkta bir çocuk gibi toydum...

Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bilir ki, bu ölümsüz eser "B" harfiyle başlar. Yani "Bişrev!"
Yani "Dinle!"
Tesadüf mü dedim kendime:
Kendine "Suskun" diyen bir şairin en büyük eserine "Dinle!" diye başlaması?
Yoksa insan suskunluğu ve sessizliği dinleyerek mi aşk deryasına dalmalı..?

Biz dile, söze bakmayız!
Gönle, hale bakarız.
Edep bilenler başkadır,
Canı, ruhu yanmış aşıklar başka.
Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır,
Aşıkların şeriatı da Hakk'tır, mezhebi de.
(Mesnevi II.Cilt)


MUTLULUKTAN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR

Toplum olarak mutlu olmak konusunda biraz tutuğuz. Toplumsal kodlarımız daha çok arabesk duygulara meyilli. 

Belki de bu yüzden bu kadar hazırız mutlu olmak için verilen formülleri ezberlemeye, onu bize getirecek hapları yutmaya, moda olmuş kolay okunur rengarenk kitapları hızlıca okuyuverip raflarımıza dizmeye.
Ama olmuyordu, olamıyordu, çünkü çok basit bir şeyi atlıyorduk: Mutluluk ne isterdi gelmek için?
Yaşadığı hayatla bütünüyle barışık, şen kahkahalı birinin yanında biraz vakit geçirince anlarsınız; mutluluk duvarlardan ne kadar da uzak.
Mutluluk elastikiyet sever her şeyden önce;
Değişen koşullarla öyle hemen ağzının tadı kaçmayacak,
Kontrolün dışındaki olaylar hemen korku veya endişe yaratmayacak,
Zihninin önceliği, yeni durumlara adaptasyon fikirleri geliştirmek olacak.

Öğrenmeye açık olmak şart bir kere; ne ailemizin kazandırdığı alışkanlıklar mutlaktır, ne toplumsal kurallar. Biri baskı kurarken dahi, daha gelişmiş bambaşka bir fikre sahip olmaktan kıvanç duyup, ona derimiz kadar sahip çıkabiliriz. Bilmek gerekir ki; hayat, o fikre ancak biz kuvvetle savunduğunuz takdirde yer açacaktır ve fikrimiz kabul gördükçe mutluluk tüm hücrelerimize yayılacaktır.
Kompleksler, hırslar ve travmalarla rahat edemez mutluluk; görevimiz onu beklerken karanlıklarımızı aydınlatmaktır. Her insanın farklı yaratılmış olduğu ve farklı bir hayatı yaşayacağı, bu yüzden farklı düşüneceği gerçeğiyle kavga etmemeyi bilmek gerekir. Eksiklik kelimesinin yerine farklılık yerleştirdiğimizde öfkeleri büyük ölçüde hafifletmiş, eşitliği içimize sindirmiş, mutluluğun da gözüne girmiş oluruz zaten.
Mutluluğun, insanlar gibi basit fiziksel özelliklerle kandırılamayacağını ve para zenginlerini değil sevgi zenginlerini tercih edeceğini en baştan bilmeliyiz. Mutluluk piramidinin insanoğlunun kurguladığı sosyal statü piramitlerden çok farklı bir dizilimi olacağını öngörmek ve sahip olacağımız özgüvenle değerli bir konuma sahip olmayı hedeflemek akıllıca olur.
En önemlisi de vicdanı olanlarla rahat eder mutluluk; çünkü başka birinin mutsuzluğu üzerinde yaşayamaz. Anlamayı reddettiğin sevgilin; fikir ürettiği için susturup cesaretini kırdığın öğrencin; hakkını yediğin iş arkadaşın; mülkiyetçi bir sorun yüzünden kalbini kırıp selamı kestiğin komşun; özür dilemediğin dostun; farklı bir beklentisi olduğu için sövdüğün, dövdüğün, öldürdüğün çocuğun, kardeşin, eşin, dostun, arkadaşın ya da herhangi bir insan, herhangi bir hayvan, herhangi bir canlı, sen bir gün pişman olsan da mutluluğu senden çok uzaklara götürmüş olacaktır.
Pişman olmak noktasına ermeden, cümlenin gelişinden vicdanen rahatsız olabilenleri seçer mutluluk. Bir de vefayı sever; her ne olursa olsun bir sürü başka sebeple orada olduğunun fark edilmesini bekler. Sabırla, sevgiyle, nezaketle, başarıyla, adaletle yaşatılabilir mutluluk.
Mutluluktan öğrenecek çok şeyimiz var, yaşasın mutluluk.