Kimi nesirle satırlara döker sırrını, kimi şiirlerle mısralara açar gönlünü.
Anlayana aşkı söyler satırlar, aşkı anlatır her dizede mısralar,
Hakk aşığı olan erler; her kelimede aşka ağlar, her kelimeden aşkı dinler...
İşte bizim Yunus'un mısralarla açtığı gönlünü, onbeşinci yüzyıl gezginci dervişlerinden Kaygusuz Abdal Defter-i Budala'sında, Ferudiddin Attar da Mantıku't-Tayr'ında satırlara dökmüştür.
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni,
Ben yanarım dün ü günü,
Bana seni gerek seni…
Sözün aslı gönüldür.
Her kim gönül bahrine (denizine) yol
buldu, ne dürr (inci) isterse dalıp çıkardı.
Onlar kim surete (görünüşe) baktı,
gaflet ipin boynuna taktı; taati hırmenin oda (itaat birikimini ateşe) yaktı,
duhanı (dumanı) göklere çıktı.
Zira gönlü Hak kendi için yarattı;
"Her kim beni isterse sınuk (kırık) gönüller içre bulsun!" dedi.
Her ki gönle yol bulmadı ve istedüği
nesneyi onda bulmadı, uçmağa (cennete) dahi girmedi, Padişah didarın (Allah'ın
cemalini) dahi görmedi.
Gafil mebaş (Gafil olma)! Gönle yol
bulan kişiye kul olan mağbun (düşkün) değil dür.
Eğer ol seni kulluğa kabul iderse zehi
devlet (ne saadet)!...
Pes imdi anun kim (O halde şimdi her
kimin) gönülden haberi olmaya, kamışı şekerden ayırmış ola!
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni…
İmdi, Hâlık'ın emri beni bir çömlekçi
başlığı gibi devranın çarkı üzerine koydu, dolap misali döndürdü.
Kâh beni ayaklar altında hiç eyledi,
kâh hayvan eyledi, kâh halk içre aziz eyledi.
Kâh gül eyledi başa çıktım, kâh kıl
eyledi hâke(toprağa) düştüm.
Kâh kul olup satıldım, kâh dellal olup
sattım.
Kâh oynayıp uttum, kâh bilmeyip
utuldum.
Kâh beni hâkim eyledi, kâh hakem
eyledi.
Kâh avcı eyledi, kâh av oldum.
Kâh âlim oldum, kâh câhil oldum.
Elkıssa (velhasıl) dünyada bir sıfat
kalmadı ki bana ettirdi.
Aşkın âşıklar öldürür,
Aşk denizine daldırır,
Tecelliyile doldurur,
Bana seni gerek seni…
Can gözü ile görenlerden biri denize
daldı ve dedi ki:
- A deniz! Neden mavisin sen? Niçin
yas elbiselerini giydin? Ya sende hiç ateş yokken niçin kaynayıp duruyor,
köpürüp taşıyorsun?
Deniz o güzel kişiye şöyle cevap
verdi:
- Sevgilinin hicranı ile kıvranıp durmakta,
coşup kaynamadayım. Yas elbiselerine bürünmem onun hicranı ve hasretiyledir.
Suyum ama; onun susuzluğuyla dudağım kurumuş, dalgın bir halde kalakalmışım.
Aşkının ateşiyle yanışımdır ki beni köpürtüp coşturur. O'nun Kevser'inden bir
katrecik bulabilsem ebedi hayata erer kapısından ayrılmaz, orayı beklerdim.
Fakat benim gibi nice yüzbinlerce susuz, yanıp kavrulmuş kul tanırım ki, gece
gündüz yolunda ölüp gidiyorlar. Ben şimdi kendi halime bakıp yas tutmayayım mı?
Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene ver Sen onu,
Bana seni gerek seni...