Kişinin insanlığını kaybetmesi;
Bilme isteğini kaybetmesiyle,
Bilme iradesini kullanmaktan vazgeçmesiyle,
Yani aşktan ümidini kesmesiyle gerçekleşir.
Modern çağda insan kaybediyor,
Kayıp gidiyor,
Dahası kaybedip gidiyor...
Dilerseniz bu ezeli kaybediş öyküsünü bir de William SHAKESPEARE'in dilinden dinleyelim.
"Oh, I have lost my reputation!
I have lost the immortal part of myself, and what remains is bestial."
-Ah, ki ne ah, kaybettim haysiyetimi!
Ölümsüz olan yanımı kaybettim, ve geriye bir tek hayvani yanım kaldı.
Ah, ki ne ah!
Hakikaten insan, insanlık itibarını kaybetti.
Çünkü Shakespeare'in deyişiyle ölümsüz yanını(immortal part), yani anlama/bilme/tanıma yetisini, insan olabilme kabiliyetini yitirdi insan,
Hem de yitirebileceği kadar!..
Elinde kalan ne var şimdi?
Cevap verilmişti oysa: Bir tek hayvani yanı, en canavar yanı kaldı insanın!
Anlama, bilme, tanıma yetisi olduğu halde; bu yetilerini kullanmak istemeyen,
Anlamaktan, bilmekten, tanımaktan kaçınan,
Hatta kaçınmak ne kelime; bizzat kaçan bir canlı.
Sözün özü modern insan, insan olmaktan vazgeçti.
Hal böyle olunca da; sadece kendini değil, aşkı da kaybetti..
Sorulduğu için söylüyorum;
Hayvanlığın tezahürlerine aşk adı verilişi,
Aslında bu kaybediş öyküsünün başlangıcıyla eş zamanlıdır.
Ah, ki ne ah!
15 Haziran 2016 Çarşamba
14 Haziran 2016 Salı
AKILLILAR HEP KUŞKU İÇİNDEYKEN, APTALLAR KÜSTAHÇA KENDİNDEN EMİNDİR!
Bazı sözler insan zihninde depremler yaratır,
Silkeler,
Sarsar,
Tüm dengesini bozar ve bu sarsıntının etkisiyle zihnin yapısında yeni bir dengenin kurulmasını sağlar.
Tıpkı depremler gibi...
Zihninizdeki kırık fay hatları bir bir yerine oturur bu sözlerle.
Yıkılırsınız, yağmalanırsınız, zarar görürsünüz belki biraz ama bırakın, bırakın tüm çatlaklar dolsun, tüm kırık hatlar otursun bir bir yerine!..
Bertrand RUSSELL'in başlıktaki sözü işte tam olarak bu nitelikte;
Her okuduğum da beni silkeleyen, sarsan ve kendime getiren bu durum insan zihnine yepyeni ufuklar açmakla beraber, beni biraz üzmüyor da değil.
Üzüldüğüm nokta ise; bu sarsıntıyı yaşamış olmaktan ziyade, geç yaşamış olmak!
----------0----------
Nasıl ki bir cevher, içinden çıktığı madenin zenginliğini gösterirse; sözler de birer cevherdir ve dile getirenin akıl ve gönül madeninin zenginliğini, değerini, içeriğini gösterir.
Bertrand RUSSELL' e gelince; böyle bir sözün çıktığı maden, bu anlamda oldukça zengin bir rezerve sahip olsa gerek ;)
İşte o madenden bir cevher daha:
"İçgüdüsel yapımız iki bölümden oluşur; birisi kendimizin ve çocuklarımızın yaşamını geliştirmeye, diğeri ise rakip gördüğümüz kişilerin yaşamını engellemeye yönelir. Birincisi yaşama aşkını, sevgiyi ve psikolojik olarak sevginin bir kolu olan sanatı içerir; ikincisi de rekabeti ve savaşı. Geleneksel ahlak birincisini bastırmak, ikincisini yüreklendirmek için her şeyi yapar. Oysa ki gerçek ahlak, bunun tam tersini gerektirir."
Biyografisine bakıldığında;hayatı boyunca matematik, mantık, felsefe, ahlak ve eğitim konularında fikir ürettiği, ancak ününü, her zaman savaşın ve silahlanmanın karşısında bir duruş sergilemesinden aldığı dikkat çeker.
"Savaş, kimin haklı olduğunu değil; kimin geriye (sağ) kalacağını (ve muhtemelen dünyanın zenginlik kaynaklarına hakim olacağını) belirler." diyen RUSSELL,
"İnsanlar bilgisiz doğar, aptal değil; eğitilerek aptal olurlar." sözüyle de hiç bir insanın dünyaya aptal olarak gelmediğini, mevcut otoritelerin belirlediği eğitim sistemiyle eğitilerek; düşünen değil, hıfz eden aptallara dönüştürüldüklerini savunur.
----------0----------
"Akılsızca bir şeyi milyonlarca kişi söylese de, o şey yine akılsızcadır."
Öyle bir an'ındayız ki zamanın, dünya çıkar ile doğru arasındaki çelişkinin yörüngesinde dönüyor.
İnsanlar ne kadar bilirlerse bilsinler "gerçekleri ve doğruyu", yine de hayatı "işlerine geldiği gibi ve çıkarları" doğrultusunda yaşıyorlar. Herhalde bu yüzden söylenmiştir;
"İnsanlığın iki tür ahlakı vardır. Biri sözünü edip uygulamadığımız, diğeri uygulayıp sözünü etmediğimiz." diye, kim bilir?
Silkeler,
Sarsar,
Tüm dengesini bozar ve bu sarsıntının etkisiyle zihnin yapısında yeni bir dengenin kurulmasını sağlar.
Tıpkı depremler gibi...
Zihninizdeki kırık fay hatları bir bir yerine oturur bu sözlerle.
Yıkılırsınız, yağmalanırsınız, zarar görürsünüz belki biraz ama bırakın, bırakın tüm çatlaklar dolsun, tüm kırık hatlar otursun bir bir yerine!..
Bertrand RUSSELL'in başlıktaki sözü işte tam olarak bu nitelikte;
Her okuduğum da beni silkeleyen, sarsan ve kendime getiren bu durum insan zihnine yepyeni ufuklar açmakla beraber, beni biraz üzmüyor da değil.
Üzüldüğüm nokta ise; bu sarsıntıyı yaşamış olmaktan ziyade, geç yaşamış olmak!
----------0----------
Nasıl ki bir cevher, içinden çıktığı madenin zenginliğini gösterirse; sözler de birer cevherdir ve dile getirenin akıl ve gönül madeninin zenginliğini, değerini, içeriğini gösterir.
Bertrand RUSSELL' e gelince; böyle bir sözün çıktığı maden, bu anlamda oldukça zengin bir rezerve sahip olsa gerek ;)
İşte o madenden bir cevher daha:
"İçgüdüsel yapımız iki bölümden oluşur; birisi kendimizin ve çocuklarımızın yaşamını geliştirmeye, diğeri ise rakip gördüğümüz kişilerin yaşamını engellemeye yönelir. Birincisi yaşama aşkını, sevgiyi ve psikolojik olarak sevginin bir kolu olan sanatı içerir; ikincisi de rekabeti ve savaşı. Geleneksel ahlak birincisini bastırmak, ikincisini yüreklendirmek için her şeyi yapar. Oysa ki gerçek ahlak, bunun tam tersini gerektirir."
Biyografisine bakıldığında;hayatı boyunca matematik, mantık, felsefe, ahlak ve eğitim konularında fikir ürettiği, ancak ününü, her zaman savaşın ve silahlanmanın karşısında bir duruş sergilemesinden aldığı dikkat çeker.
"Savaş, kimin haklı olduğunu değil; kimin geriye (sağ) kalacağını (ve muhtemelen dünyanın zenginlik kaynaklarına hakim olacağını) belirler." diyen RUSSELL,
"İnsanlar bilgisiz doğar, aptal değil; eğitilerek aptal olurlar." sözüyle de hiç bir insanın dünyaya aptal olarak gelmediğini, mevcut otoritelerin belirlediği eğitim sistemiyle eğitilerek; düşünen değil, hıfz eden aptallara dönüştürüldüklerini savunur.
----------0----------
"Akılsızca bir şeyi milyonlarca kişi söylese de, o şey yine akılsızcadır."
Öyle bir an'ındayız ki zamanın, dünya çıkar ile doğru arasındaki çelişkinin yörüngesinde dönüyor.
İnsanlar ne kadar bilirlerse bilsinler "gerçekleri ve doğruyu", yine de hayatı "işlerine geldiği gibi ve çıkarları" doğrultusunda yaşıyorlar. Herhalde bu yüzden söylenmiştir;
"İnsanlığın iki tür ahlakı vardır. Biri sözünü edip uygulamadığımız, diğeri uygulayıp sözünü etmediğimiz." diye, kim bilir?
13 Haziran 2016 Pazartesi
AŞK, KALP VE SECDE!..
Aptallar cennetinde mutlu olmayı beceremediğim için mi kınanacağım?
Kimse kendi gölgesinin dışına sıçrayamaz.
Zahirde batını, zanda ilmi teşhis etmek; gölgede ışığı, alacalıda beyazı bulmaya çalışmak gibidir.
Hakk'kı hakla, ilmi ilimle bilmelidir.
Leğende mehtabı seyredenler, başlarını kaldırıp da gözlerini sevgilinin güzel yüzüne çevirmeyi bilmeyenlerdir.
Akıl, akıl dairesi içinde dolaşacaklar için destek, onun üzerine çıkmayı talep edenler içinse köstektir.
Aklı terketmedikçe aklın sınırlarını terk edemezsiniz.
Her aşıkta belki "Yanma kuvvesi" bulunur amma "Yanma istidadı" bulunmaz.
Fiil değildir AŞK, infialdir.
Tercih değil, zarurettir.
Kuvve değil, fiil değil, bizatihi istidaddır.
Hal böyleyken yanmakta olanı,
Bile isteye yananı,
Yanmayı itiyat haline getirmiş bulunanı kim ateşle korkutabilir?
Yeter ki o ateş yansın,
Yeter ki yakıcı olan yakmaktan vazgeçmesin!
Bu yüzden;
Kalbin secdesi azaların secdesi gibi değildir.
İnsanın azaları, yüzü, elleri secdeye gider, burası açık.
Fakat azalar secdeye gittiği gibi secdeden gelir de.
Azalar kalkabildikleri sürece secdeye kapanırlar.
Kalp ise kalkmamak için ve kalkmamak niyetiyle secde eder.
Bir kere secdeye kapanmaya görsün, bir daha kalkmaz, kalkmayı istemez, istese de beceremez zaten.
Ey talip!
Asıl marifet kalbin secdesidir; azaların secdesinden maksat da kalbi secdeye davettir.
Secde hiç olmaktır, hiçleşmektir.
Hiçleşmek ise, bir daha asla kalkamayacağın bir biçimde yüz sürmektir toprağa!
Sen bu secdenin izini alınlarda değil kalplerde ara!
Şayet bir kalpte bu türden bir secdenin izini buluyorsan, hiç tereddüt etme;
Yüz süreceğin toprağı bulmuşsun demektir.
O halde bırak, kalbin o kalbe secde etsin!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)