13 Haziran 2016 Pazartesi

AŞK, KALP VE SECDE!..


Aptallar cennetinde mutlu olmayı beceremediğim için mi kınanacağım?

Kimse kendi gölgesinin dışına sıçrayamaz.
Zahirde batını, zanda ilmi teşhis etmek; gölgede ışığı, alacalıda beyazı bulmaya çalışmak gibidir.
Hakk'kı hakla, ilmi ilimle bilmelidir.
Leğende mehtabı seyredenler, başlarını kaldırıp da gözlerini sevgilinin güzel yüzüne çevirmeyi bilmeyenlerdir.
Akıl, akıl dairesi içinde dolaşacaklar için destek, onun üzerine çıkmayı talep edenler içinse köstektir.
Aklı terketmedikçe aklın sınırlarını terk edemezsiniz.
Her aşıkta belki "Yanma kuvvesi" bulunur amma "Yanma istidadı" bulunmaz.
Fiil değildir AŞK, infialdir.
Tercih değil, zarurettir.
Kuvve değil, fiil değil, bizatihi istidaddır.
Hal böyleyken yanmakta olanı, 
Bile isteye yananı,
Yanmayı itiyat haline getirmiş bulunanı kim ateşle korkutabilir?
Yeter ki o ateş yansın,
Yeter ki yakıcı olan yakmaktan vazgeçmesin!
Bu yüzden;
Kalbin secdesi azaların secdesi gibi değildir.
İnsanın azaları, yüzü, elleri secdeye gider, burası açık.
Fakat azalar secdeye gittiği gibi secdeden gelir de.
Azalar kalkabildikleri sürece secdeye kapanırlar.
Kalp ise kalkmamak için ve kalkmamak niyetiyle secde eder.
Bir kere secdeye kapanmaya görsün, bir daha kalkmaz, kalkmayı istemez, istese de beceremez zaten.
Ey talip!
Asıl marifet kalbin secdesidir; azaların secdesinden maksat da kalbi secdeye davettir.
Secde hiç olmaktır, hiçleşmektir.
Hiçleşmek ise, bir daha asla kalkamayacağın bir biçimde yüz sürmektir toprağa!
Sen bu secdenin izini alınlarda değil kalplerde ara!
Şayet bir kalpte bu türden bir secdenin izini buluyorsan, hiç tereddüt etme;
Yüz süreceğin toprağı bulmuşsun demektir.
O halde bırak, kalbin o kalbe secde etsin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder