Anlayanlar, anladığını zannedenler, asla anlamayanlar... |
140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz?
Kısa mesajlar, Facebook’taki özlü sözler, Twitter’da
kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler…
Tabi ki istenirse sözü uzatmanın türlü yolları da mevcut:
Video, caps, …
Peki kısa söz, derinlikten mahrum olmakla her zaman eş
anlamlı tutulabilir mi?
Az sözle de, çok ama çok derin mânâlar aktarılamaz mı?
Başta ayetler ve hadisler, hatta hikmet kitapları bunu
ispat etmiyor mu?
İslâm âlimleri gibi, Batılı filozoflar da kısa sözü
sevmişler ve övmüşler.
Hatta bunu kâh bilginin, kâh bilgeliğin alâmeti
saymışlar.
Leibnitz’in Monadoloji’si,
Kierkegaard’ın Felsefî Kırıntıları,
Kafka’nın Aforizmalar’ı…
Bazen de tabiatı icabı hiyerarşik bir yapı kabul etmeyen
fikirler “aforizmalar” başlığıyla kısa kısa yazılmış.
Wittgenstein’ın “Kesinlik Üzerine” adlı kitabı bunlardan
biri. Kendisinin de söylediği gibi bu harika kitaba ortasından veya sonundan
başlanabilir, hiçbir şey değişmiyor.
Friedrich Nietzsche’nin veya Cemil Meriç’in de yok mu
fikir kırıntıları?
Neticede kısa söz mânâya engel değil. Hatta kimi zaman, tam tersi.
Neticede kısa söz mânâya engel değil. Hatta kimi zaman, tam tersi.
Ehl-i tarik “Sözün
tamamı lafı anlamayana söylenir.” buyurmuşlar.
Peki, nasıl oluyor?
”Doğru” dizilmiş 4-5 kelime yüzlerce sayfada
anlatılamayanları anlatıveriyor bir çırpıda. Meselâ “Nefsini bilen RABB’ini
(/rabbini, “rabb” edindiği şeyi) bilir” hadisi, yahut Mesnevî’den, Hikem-i
Ataiyye’den birkaç satır…
Zannediyorum ki kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan,
alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Mesele ârifin irfanıyla agâh
olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak bulunan güzelliklerin
uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi.
Bunun için “Dinleyen anlatandan ârif olsa gerek.” dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder