28 Aralık 2016 Çarşamba

MUTLULUKTAN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR

Toplum olarak mutlu olmak konusunda biraz tutuğuz. Toplumsal kodlarımız daha çok arabesk duygulara meyilli. 

Belki de bu yüzden bu kadar hazırız mutlu olmak için verilen formülleri ezberlemeye, onu bize getirecek hapları yutmaya, moda olmuş kolay okunur rengarenk kitapları hızlıca okuyuverip raflarımıza dizmeye.
Ama olmuyordu, olamıyordu, çünkü çok basit bir şeyi atlıyorduk: Mutluluk ne isterdi gelmek için?
Yaşadığı hayatla bütünüyle barışık, şen kahkahalı birinin yanında biraz vakit geçirince anlarsınız; mutluluk duvarlardan ne kadar da uzak.
Mutluluk elastikiyet sever her şeyden önce;
Değişen koşullarla öyle hemen ağzının tadı kaçmayacak,
Kontrolün dışındaki olaylar hemen korku veya endişe yaratmayacak,
Zihninin önceliği, yeni durumlara adaptasyon fikirleri geliştirmek olacak.

Öğrenmeye açık olmak şart bir kere; ne ailemizin kazandırdığı alışkanlıklar mutlaktır, ne toplumsal kurallar. Biri baskı kurarken dahi, daha gelişmiş bambaşka bir fikre sahip olmaktan kıvanç duyup, ona derimiz kadar sahip çıkabiliriz. Bilmek gerekir ki; hayat, o fikre ancak biz kuvvetle savunduğunuz takdirde yer açacaktır ve fikrimiz kabul gördükçe mutluluk tüm hücrelerimize yayılacaktır.
Kompleksler, hırslar ve travmalarla rahat edemez mutluluk; görevimiz onu beklerken karanlıklarımızı aydınlatmaktır. Her insanın farklı yaratılmış olduğu ve farklı bir hayatı yaşayacağı, bu yüzden farklı düşüneceği gerçeğiyle kavga etmemeyi bilmek gerekir. Eksiklik kelimesinin yerine farklılık yerleştirdiğimizde öfkeleri büyük ölçüde hafifletmiş, eşitliği içimize sindirmiş, mutluluğun da gözüne girmiş oluruz zaten.
Mutluluğun, insanlar gibi basit fiziksel özelliklerle kandırılamayacağını ve para zenginlerini değil sevgi zenginlerini tercih edeceğini en baştan bilmeliyiz. Mutluluk piramidinin insanoğlunun kurguladığı sosyal statü piramitlerden çok farklı bir dizilimi olacağını öngörmek ve sahip olacağımız özgüvenle değerli bir konuma sahip olmayı hedeflemek akıllıca olur.
En önemlisi de vicdanı olanlarla rahat eder mutluluk; çünkü başka birinin mutsuzluğu üzerinde yaşayamaz. Anlamayı reddettiğin sevgilin; fikir ürettiği için susturup cesaretini kırdığın öğrencin; hakkını yediğin iş arkadaşın; mülkiyetçi bir sorun yüzünden kalbini kırıp selamı kestiğin komşun; özür dilemediğin dostun; farklı bir beklentisi olduğu için sövdüğün, dövdüğün, öldürdüğün çocuğun, kardeşin, eşin, dostun, arkadaşın ya da herhangi bir insan, herhangi bir hayvan, herhangi bir canlı, sen bir gün pişman olsan da mutluluğu senden çok uzaklara götürmüş olacaktır.
Pişman olmak noktasına ermeden, cümlenin gelişinden vicdanen rahatsız olabilenleri seçer mutluluk. Bir de vefayı sever; her ne olursa olsun bir sürü başka sebeple orada olduğunun fark edilmesini bekler. Sabırla, sevgiyle, nezaketle, başarıyla, adaletle yaşatılabilir mutluluk.
Mutluluktan öğrenecek çok şeyimiz var, yaşasın mutluluk.


11 Kasım 2016 Cuma

KEYİF DEFTERİNDEN

Yaşama zevkiniz varsa, zafer sizindir!
Her sabah güne gülümseyerek başlıyorsanız, zafer sizindir.
İşinizi keyif alarak yapıyorsanız, zafer sizindir.
İnsanlara değil, kalbinize kulak kesiliyorsanız zafer sizindir.
Hakkı gözetip, yalnızca Hakk'tan korkuyorsanız zafer sizindir.
Ve eğer hayatınızın geri kalan kısmında ne yapmak istediğinizi biliyorsanız ZAFER SİZİNDİR!

Gökyüzünün güzelliğini;
Sabahları doğan güneşi,
Geceleri ışıtan ay'ı SEYRETMEZSENİZ..

Doğanın şarkısını;
Yaprakların hışırtısını,
Kuşların cıvıltısını DİNLEMEZSENİZ..

İnsanların mutluluğuna ortak olup, onlarla GÜLMEZSENİZ..
Hüzünlerinde destek olup, gözyaşlarını SİLMEZSENİZ..
Yaşamın şiirselliğinin farkına VARMAZ,
İçinde sevdiklerinizin olduğu kareleri ÇOĞALTMAZSANIZ..

Mutluluğu ISKALARSINIZ!

Hedeflerinize ulaştığınızda,
Beklediğiniz başarıyı yakaladığınızda,
Savaşı kazandığınızda...tüm bunları bomboş ellerle ve kalplerle karşılamak zorunda kalırsınız.
Sonra hayatı parçaları kaybolmuş bir "YAPBOZ" gibi yaşar
Ömrünüz boyunca ararsınız;
Kaybettiğiniz ruhunuzu, beyninizi ya da kalbinizi!..

8 Kasım 2016 Salı

CHUANG TZU'NUN PEŞİNDEN

Meyva vermeyen bir ağaç kadar faydasız olsun bu yazdıklarım
Dallarına, meyvasına tamâ edip kimse taşa tutmasın.

Bu yazdıklarım çok budaklı, çok bükümlü bir ağaç kadar faydasız olsun
Marangozlar kesip biçmeye değer bulmasın.
(Gövdem, kökümden ayrılmasın)

Dokusu gevşek,
Gözenekleri geniş,
Reçinesiz bir ağaç gibi faydasız olsun bu yazdıklarım.
Odun olmaz bu ağaçtan desinler,
Kimse yakmasın.

Faydasız olsun,
Ama yine de;
Bir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım:
Kökü toprakta,
Başı gökyüzüne dönük.
Belki kimse bahçesine dikmez, şehrin bulvarlarına dikmezler onu.
Ama yine de;
Uzak,
Kıraç bir ıssızlıkta bunalmış bir yolcu;
Dibinde oturacağı,
Sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye ferahlar/sa
Bu yeter.

31 Ekim 2016 Pazartesi

ZAMAN

Ah zaman!
Hem dost, hem düşman.
Hem mazlum, hem zalim.
Akdıkça köpüren nehir,
Yiğide ayak bağı, 
Namerde at meydanı.
Nefrete dost 
Ve tuzak sevdaya.
İyi ile kötünün, 
İyilik ile kötülüğün yolunu ayırıcı bazen 
Ve bazen rahmette zahmet, zahmette rahmet yumağı... 
Hayırda şer, şerde hayır gizleyen sır...

Ah zaman!
Zaman bir çizgi... 
Sonu yok, başıda olmadığı gibi... 
Herkese bölüştürüldü bir parçası ezel gününde, can meclisinde; 
Acıdan ve sevinçten nakış çizelim, desen işleyelim diye üstüne....
Rengi hiç olmadı bu yüzden, 
Tezgahta hiç dokunmadı...
Takvimlerden eledik onu, ad koyduk, sınır çizdik...
Dilim dilim eyledik, 
Civan iken kemale erdik onunla;çocuktuk, bahara girdik...
Onu ışık ile ölçenlerin ömürleri güneş ile birlikte gömüldü karanlığa, 
Kum ile tartanların ömürleri kumlar gibi aktı şişelerden.
Şimdi zaman; 
Saatlerde bir tik...tak... 
Ve takvimlerde bir yaprak...
Bize hatırlatıyor durmadan:
Uyan ey!.. 
Eksiliyor saatler, günler, haftalar, aylar...

     "Geçen hod geçti gitti, geleceği neylersin
     Her nefesin neş'esin; bu demle, bu andan sor"
Zamanı durduramazsınız!
Ama anlam katabilir, değerli kılabilirsiniz.
Böylece anı ölümsüzleştirebilir, yaşamın tam orta yerine heykelinizi dikebilirsiniz
O yüzden zaman sizi harcamadan, siz zamanı harcayın!
Değerli şeyler karşılığında...

12 Ekim 2016 Çarşamba

2N - NİÇİN / NASIL

Negatif insanlarla aynı ortamda bulunmak radyasyona maruz kalmak gibidir. Kısa süreli düşük dozlara dayanabilirsiniz ancak, sürekli maruz kalmak sizi öldürür.(T. S. ELİOT)
Duygular bulaşıcıdır ve alışkanlık yaratır. Eğer gününüzün büyük bir kısmını negatif duygularla dolu, şikayetçi, memnuniyetsiz, şükürsüz, agresif, nezaketsiz insanlarla geçirirseniz zamanla kendinizi mutlu ve pozitif hissetmekte zorlanmaya başlarsınız. 
Bu yüzden çevrenizdeki mutsuzluk ve şikayet etme alışkanlığı olan kişilerden uzak durmaya çalışın.
Pozitif düşünen ve mutlu hissetmeyi başarabilen insanlarla zaman geçirmeyi artırdığınızda göreceksiniz ki; olumlu düşünmeye, pozitif ve mutlu hissetmeye başlamışsınız bile.
Unutmayın, hayat kısa! Sahip olduğunuz tek şey şu an, bir dakika sonrası bile meçhul, öyleyse; sevmekte, teşekkür etmekte, özür dilemekte, gülmekte cömert olun.
Çevrenizi ve insanları olduğu gibi kabul edin.
Şükredin.
Nimeti değil, nimeti vereni görün
Azla yetinebilmeyi, çokla şimarmamayı öğrenin.
Sahip olmadıklarınıza üzülmeyi bırakıp,
Sahip olduklarınızla mutlu olmayı deneyin.
Ufak şeyleri fark edin; pencereye konan serçeyi, akşam yediğiniz yemeğin ne kadar lezzetli olduğunu, her gün geçtiğiniz yolun kenarındaki çiçeği...
Sevdiğiniz şeyleri yapmak için az da ola kendinize zaman ayırın; spor yapın, güzel müzikler dinleyin, şiir yazın, kitap okuyun...
Her zaman gülümseyin ve nezaket gösterin; dosta, düşmana, insanlara, hayvanlara...
Hedef belirleyin ve kendinizi geliştirin.
İnsanları canlandıran, hayata bağlayan, enerji veren, sevgiyle/muhabbetle dolduran hedeftir; öldüren ise yeis, yani umutsuzluk!
Hiç bir konuda umutsuz olmayın. Umudunu kaybeden insanın, aslında her şeyini kaybetmiş olduğunu hatrınızdan çıkarmayın.
Eğer yaşamak için bir "Niçin?" bulduysanız kendinize, karşınıza çıkacak hemen hemen her "Nasıl?" ile başa çıkabilirsiniz demektir.
Her zaman kendi kutup yıldızınız kendiniz olun. En umutsuz anlarınızda, sorunların, zorlukların içinde kaybolduğunuz da, size yol gösterecek ışığı kendi içinizde bulun.
Kimseden bir şey beklemeyin...
Yaralı bir güvercin gibi değil, bir deniz yıldızı gibi davranın ; kırılan kollarınızı yada yara alan parçalarınızı kendiniz yenileyin; hatta gerektiğinde o parçalarınızdan vazgeçin...
Kimsenin sizin kahramanınız olmasına izin vermeyin. Düştüyseniz kalkın, yaralandıysanız yaralarınızı kendiniz sarın...
İçinize dönün, kalbinizi ve zihninizi yoklayın ve düşünün! Biraz düşününce göreceksiniz ki, hayatınızda sizi mutlu eden bir şeyler mutlaka var. İşte onlar için şükredin ve mutlu olun. Her gün tekrarlayın kendinize "Bugünde doğan güne sağlıkla gözlerimi açtım." diye "Bugünde görebiliyorum, bugünde duyabiliyorum, bugünde sarılabiliyorum sevdiklerime."
Hatalarınızdan ders çıkarın, Orhan Babanın dediği gibi "Hatasız kul olmaz." Hiç bir şeyin sizi umutsuzluğa düşürmesine, yaşam enerjinizi sömürmesine, sizi pes ettirmesine izin vermeyin.
Kendinizi sevin, her şeyinizle sevin, tüm kusurlarınızla, en çekilmez yanlarınızla, en zor zamanlarınızla, dibe vurduğunuzda da, zirveye çıktığınızda...
Kendinizi sevmekten asla vazgeçmeyin.

Kısacası;
Kısa olan ömürde;
Kendinize iyi davranın,
Hedef koyun,
Çalışın,
Başarın,
Mutlu olun,
Mutlu kalın...
O yüzden durmayın, yürüyün! Hava nasıl olursa olsun, siz yürüyün! Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefe asla ulaşamazsınız.

29 Eylül 2016 Perşembe

TAVŞANIN RANDEVUSU-İSMET ÖZEL

Sizin düşmanınız,
Sizin hedefinize,
Sizden önce ulaşandır.
Eğer düşmanım olmasın diyorsanız, kendinizi;
İnsanların elde etmek için can attıkları bütün başarılardan
Ve o başarıları sağlayacak çabalardan uzak tutun.
Çünkü, insanların dikkatini çekecek kadar başarıyla uygulamaya konulmuş tüm sanatlar, düşman kazanma sanatı yerine geçer.
Bu yüzden dostum azdır diye üzülüyorsan, teselliyi düşmanlarının çokluğunda arayabilirsin.
Kişinin felaketi istediği sayıda(veya hiç) dosta kavuşamayışında değil, düşman olunamayacak kadar silik bir hayat çizgisi takip edişindedir.
---------- 0 ----------
-İşler nasıl gidiyor ahbap? demiş kör kötürüme.
-Nasıl olsun, gördüğün gibi demiş kötürüm.
---------- 0 -----------
Hayat dört şeyle kaimdir derdi babam;
Su, ateş ve toprak
Ve rüzgar.
Ona kendimi sonradan ben ekledim.
Pişirilmiş çamurun zifiri kokusunu,
Ham yüreğin pütürlerini geçtim.
Gövdemi alemlere zerk ederek
Var oldum kayrasıyla var edenin,
Eşref-i Mahlukat nedir bildim!


24 Eylül 2016 Cumartesi

İNSAN İNSANI YA TAMAMLAYAMADI, YA TAM ANLAYAMADI...

Dervişin biri pencereden aşağı bakarken yoldan geçen bir başka dervişi görür ve tam göz göze geldikleri bir anda işaret parmağını aşağıya doğru uzatır. Bizim aşağıda ki  dervişte buna karşılık işaret ve orta parmağını "V" harfi biçiminde açarak yukarıya doğru uzatır; gülümser ve yürüyüp yoluna devam eder..
Olayı uzaktan izleyerek merak eden ve işin aslını öğrenmek isteyen bir adam ise koşarak aşağıdan geçen dervişin yanına varır ve sorar: 

-"Biraz önce O ne demek istedi, Sen ne cevap verdin?"
-"Yukarıdaki bana işaretle 'Gökten yağmur yağarsa ne olur?' diye sordu. Bende iki parmağımı yukarı kaldırarak 'Yerden nebat biter.' dedim." der.
Adam meraklı, bu seferde pencereden bakan dervişin yanına gider ve aynı soruyu ona da sorar. O'nun açıklaması da şöyle olur:
-"Ben; 'Aşağıya inersem senin gözünü oyarım' dedim. O da bunu anladı ve 'Ben de yukarı çıkarsam, senin iki gözünü oyarım.' dedi."  
İnsanoğlunun cevap bulamadığı tüm soruların cevabı anlamakta saklı.

23 Eylül 2016 Cuma

DERİN NEFES

"Hayatta ki bazı kişiler sanki sihirlidir. İnsanlara umut ve yaşama sevinci verir."
Onlardan olun!

Güzel düşünün, 
Güzeli görün.
Suçlamayın, anlayın
Eleştirmeyin, yol gösterin
Kınamayın, dua edin
Surat asmayın, gülümseyin
Tartışmayın, konuşun
Değişmeyin, gelişin

Bir meselemiz olsun
O da; 
Daha iyi bir insan olup, 
Daha ahlaklı bir toplum 
Ve daha temiz bir dünya kurmak olsun...

Dünde takılıp kalmayın,
Ya da yarın için endişe duymayın, 
Bugünü hakkını vererek yaşayın,
Küçük şeylerden büyük sevinçler çıkarın,
Dertlerinizi dert etmeyin, halledin.
Halledemiyorsanız, dua edip sabredin.
Bir yetime, bir kimsesize el uzatın, yardım edin
Bir hayvanın başını okşayın, bir kap su verin
Bir çiçek koklayın,
Bir çocuk sevindirin,
Gökyüzünü seyredin,
Ciğerlerinize derin bir nefes çekin
Bir türkü tutturun
Bir şarkı söyleyin
Tüm bunları şimdi yapın
Şu anda!
Açın pencerenizi ardına kadar
Dışarıdaki havayı koklayın
Bir Neşet türküsü açın
Arkanıza yaslanın
Her şeyi beş dakika askıya alın
Ve 
Sevgiyle kalın

Bunun için hala şansınız varken
Çünkü yeryüzünde tüm bunları yapmak isteyip de yapamayan milyonlar var
Ve bir gün
Bizim de o milyonların içinde olma ihtimalimiz...

22 Eylül 2016 Perşembe

KARAMELLİ MISIR

Sonbahar gelipte ayağıma çorap, sırtıma da hırka giymeye başladım mı, yaşam da farklılaşır benim için. Sıcak havalarda dışardan içeriye girmeyen şahsım, havaların serinlemesiyle birlikte uysal ve evcimen bir kişiye dönüşüverir hemen. Artık deniz, park, bahçe, diyet, spor, yüzme, gezme sezonu kapanmış; film, kitap, yazı, sıcak çikolata, sütlü tatlı, karamelli mısır, az hareket, bol düşünce, e az da kilo sezonu açılmıştır. Belki ben gibi düşünüp, ben gibi bu havalarda film izlemeyi sevenler vardır diye Meral'in tavsiyesi olarak size cıtır çıtır, damak zevkinize göre ayarlayabileceğınız ekşilik ve/veya tatlılıkta karamelli mısır patlakları tarifimi sunacağım bugün. Kesinlikle deneyin, pişman olmayacaksınız.
  • Önce mısırları patlatıp bir kenara koyun.
  • Sonra yapışmaz bir tencerede keyfinize ve patlattığınız mısırların miktarına göre biraz toz şekeri kısık ateşte karamelize edin. Karamel rengini yakaladığınızda bir parça tereyağı ve az miktarda limon suyu ekleyin.
  • Daha sonra tencerenin altını iyice kısarak patlatmış olduğunuz mısırları karamelli karısımla harmanlayın ve bir kenara alın.
  • Nihayetinde de soğuyarak kalıplaşmış olan karamelli mısır patlaklarınızı nazik hareketlerle harmanlayıp birbirinden ayırın. AFİYET OLSUN
Şimdi de benim gibi yapın!
Kendinize Fransız yazar Muriel Barbery'nin "L'élégance Du Hérisson-Kirpinin Zerafeti" isimli kitabından uyarlama, kitapla aynı adı taşıyan, 2009 yılı yapımı ve ülkemizde nedenini anlayamadığım bir şekilde " Yaşamaya Değer" adıyla gösterime giren filmi açın. Dünyayı sessize, mısırlarınızı dizinize, çayınızı da elinize alın ve dalın!
Filmin muhteşem repliklerine...
"Birgün öleceğiz!
Ama öleceğiz diye kuru bir sebze gibi çürümeyi beklememeliyiz.
Önemli olan ölüm bize geldiğinde ne yapıyor olduğumuz. Mesela bazıları Namaçi'de Everestin zirvesine tırmanırken ölür. Eğer hayatını bir akvaryumun içinde yaşarsan, sonun plastik bir poşete girmek olur.
Ben akvaryumda yaşayan bir balık olmayacağım!"

21 Eylül 2016 Çarşamba

KİTABIM DER Kİ:

Hem dost, 
Hem arkadaş,
Hislerine tercüman,
Gizlerine sırdaş
Karanlıkta kutup yıldızı,
Kimsesizlikte bir nefes,
Ve taaaa içinde
Kötülükten sakındıran bir ses
                          olsun istiyorsan okudukların;
Tüm sesleri sustur hariçten gelen,
Bir çay doldur kendine,
Yüreğini eğ,
Başını omzuma devir...
Usulca ucundan tut hayatın;
Sayfayı çevir!