Hamuş, yani suskun!
Düşündüm!..
Bir şairin,
Hemde namı dünyayı sarmış bir şairin,
Yani işi-gücü, varlığı-kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil,
Elli binden fazla dizeye imza atmış bir şairin,
Nasıl olup da kendine "SUSKUN" adını verdiğini..?
Sonra;
Bende sustum!..
Ve gördüm ki tüm kainatın bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var.
Nereye gidersem gideyim o sesi dinledim.
Her bir insanı Yaradan' ın emaneti saklı bir cevher addedip anlattıklarına kulak kesildim.
Dinlemeyi sevdim!..
Cümleleri, kelimeleri ve harfleri...
Dilim lal oldu, kalemlerin ucu kör...
Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi.
İnsanlar tanıdım, hikayeler topladım...
Üzerinden baharlar, üzerinden aylar geçti;
Fırınlarda ekmek kalmadı lakin, ben hala ham, hala aşkta bir çocuk gibi toydum.
Mesneviyi şerhedenlerin çoğu bilir ki; B harfi ile başlar bu ölümsüz eser.
Bişrev der Mevlana bu seferde kendine;
Bişrev, yani dinle!
Tesadüf mü dedim bende,
Kendine "Suskun" diyen bir şairin, en büyük eserine "Dinle" diye başlaması?
Yoksa suskunluğu, sessizliği dinleyerek mi, insan aşk deryasına dalmalı?
Biz dile, söze bakmayız!
Gönle, hale bakarız.
Edep bilenler başkadır,
Canı, ruhu yanmış aşıklar başka.
Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır,
Aşıkların şeriatı da Hakk' tır, mezhebi de."
(Mesnevi II.Cilt)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder