28 Aralık 2016 Çarşamba

MUTLULUKTAN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR

Toplum olarak mutlu olmak konusunda biraz tutuğuz. Toplumsal kodlarımız daha çok arabesk duygulara meyilli. 

Belki de bu yüzden bu kadar hazırız mutlu olmak için verilen formülleri ezberlemeye, onu bize getirecek hapları yutmaya, moda olmuş kolay okunur rengarenk kitapları hızlıca okuyuverip raflarımıza dizmeye.
Ama olmuyordu, olamıyordu, çünkü çok basit bir şeyi atlıyorduk: Mutluluk ne isterdi gelmek için?
Yaşadığı hayatla bütünüyle barışık, şen kahkahalı birinin yanında biraz vakit geçirince anlarsınız; mutluluk duvarlardan ne kadar da uzak.
Mutluluk elastikiyet sever her şeyden önce;
Değişen koşullarla öyle hemen ağzının tadı kaçmayacak,
Kontrolün dışındaki olaylar hemen korku veya endişe yaratmayacak,
Zihninin önceliği, yeni durumlara adaptasyon fikirleri geliştirmek olacak.

Öğrenmeye açık olmak şart bir kere; ne ailemizin kazandırdığı alışkanlıklar mutlaktır, ne toplumsal kurallar. Biri baskı kurarken dahi, daha gelişmiş bambaşka bir fikre sahip olmaktan kıvanç duyup, ona derimiz kadar sahip çıkabiliriz. Bilmek gerekir ki; hayat, o fikre ancak biz kuvvetle savunduğunuz takdirde yer açacaktır ve fikrimiz kabul gördükçe mutluluk tüm hücrelerimize yayılacaktır.
Kompleksler, hırslar ve travmalarla rahat edemez mutluluk; görevimiz onu beklerken karanlıklarımızı aydınlatmaktır. Her insanın farklı yaratılmış olduğu ve farklı bir hayatı yaşayacağı, bu yüzden farklı düşüneceği gerçeğiyle kavga etmemeyi bilmek gerekir. Eksiklik kelimesinin yerine farklılık yerleştirdiğimizde öfkeleri büyük ölçüde hafifletmiş, eşitliği içimize sindirmiş, mutluluğun da gözüne girmiş oluruz zaten.
Mutluluğun, insanlar gibi basit fiziksel özelliklerle kandırılamayacağını ve para zenginlerini değil sevgi zenginlerini tercih edeceğini en baştan bilmeliyiz. Mutluluk piramidinin insanoğlunun kurguladığı sosyal statü piramitlerden çok farklı bir dizilimi olacağını öngörmek ve sahip olacağımız özgüvenle değerli bir konuma sahip olmayı hedeflemek akıllıca olur.
En önemlisi de vicdanı olanlarla rahat eder mutluluk; çünkü başka birinin mutsuzluğu üzerinde yaşayamaz. Anlamayı reddettiğin sevgilin; fikir ürettiği için susturup cesaretini kırdığın öğrencin; hakkını yediğin iş arkadaşın; mülkiyetçi bir sorun yüzünden kalbini kırıp selamı kestiğin komşun; özür dilemediğin dostun; farklı bir beklentisi olduğu için sövdüğün, dövdüğün, öldürdüğün çocuğun, kardeşin, eşin, dostun, arkadaşın ya da herhangi bir insan, herhangi bir hayvan, herhangi bir canlı, sen bir gün pişman olsan da mutluluğu senden çok uzaklara götürmüş olacaktır.
Pişman olmak noktasına ermeden, cümlenin gelişinden vicdanen rahatsız olabilenleri seçer mutluluk. Bir de vefayı sever; her ne olursa olsun bir sürü başka sebeple orada olduğunun fark edilmesini bekler. Sabırla, sevgiyle, nezaketle, başarıyla, adaletle yaşatılabilir mutluluk.
Mutluluktan öğrenecek çok şeyimiz var, yaşasın mutluluk.


11 Kasım 2016 Cuma

KEYİF DEFTERİNDEN

Yaşama zevkiniz varsa, zafer sizindir!
Her sabah güne gülümseyerek başlıyorsanız, zafer sizindir.
İşinizi keyif alarak yapıyorsanız, zafer sizindir.
İnsanlara değil, kalbinize kulak kesiliyorsanız zafer sizindir.
Hakkı gözetip, yalnızca Hakk'tan korkuyorsanız zafer sizindir.
Ve eğer hayatınızın geri kalan kısmında ne yapmak istediğinizi biliyorsanız ZAFER SİZİNDİR!

Gökyüzünün güzelliğini;
Sabahları doğan güneşi,
Geceleri ışıtan ay'ı SEYRETMEZSENİZ..

Doğanın şarkısını;
Yaprakların hışırtısını,
Kuşların cıvıltısını DİNLEMEZSENİZ..

İnsanların mutluluğuna ortak olup, onlarla GÜLMEZSENİZ..
Hüzünlerinde destek olup, gözyaşlarını SİLMEZSENİZ..
Yaşamın şiirselliğinin farkına VARMAZ,
İçinde sevdiklerinizin olduğu kareleri ÇOĞALTMAZSANIZ..

Mutluluğu ISKALARSINIZ!

Hedeflerinize ulaştığınızda,
Beklediğiniz başarıyı yakaladığınızda,
Savaşı kazandığınızda...tüm bunları bomboş ellerle ve kalplerle karşılamak zorunda kalırsınız.
Sonra hayatı parçaları kaybolmuş bir "YAPBOZ" gibi yaşar
Ömrünüz boyunca ararsınız;
Kaybettiğiniz ruhunuzu, beyninizi ya da kalbinizi!..

8 Kasım 2016 Salı

CHUANG TZU'NUN PEŞİNDEN

Meyva vermeyen bir ağaç kadar faydasız olsun bu yazdıklarım
Dallarına, meyvasına tamâ edip kimse taşa tutmasın.

Bu yazdıklarım çok budaklı, çok bükümlü bir ağaç kadar faydasız olsun
Marangozlar kesip biçmeye değer bulmasın.
(Gövdem, kökümden ayrılmasın)

Dokusu gevşek,
Gözenekleri geniş,
Reçinesiz bir ağaç gibi faydasız olsun bu yazdıklarım.
Odun olmaz bu ağaçtan desinler,
Kimse yakmasın.

Faydasız olsun,
Ama yine de;
Bir ağaç gibi olsun bu yazdıklarım:
Kökü toprakta,
Başı gökyüzüne dönük.
Belki kimse bahçesine dikmez, şehrin bulvarlarına dikmezler onu.
Ama yine de;
Uzak,
Kıraç bir ıssızlıkta bunalmış bir yolcu;
Dibinde oturacağı,
Sırtını dayayacağı bir ağaç buldu diye ferahlar/sa
Bu yeter.

31 Ekim 2016 Pazartesi

ZAMAN

Ah zaman!
Hem dost, hem düşman.
Hem mazlum, hem zalim.
Akdıkça köpüren nehir,
Yiğide ayak bağı, 
Namerde at meydanı.
Nefrete dost 
Ve tuzak sevdaya.
İyi ile kötünün, 
İyilik ile kötülüğün yolunu ayırıcı bazen 
Ve bazen rahmette zahmet, zahmette rahmet yumağı... 
Hayırda şer, şerde hayır gizleyen sır...

Ah zaman!
Zaman bir çizgi... 
Sonu yok, başıda olmadığı gibi... 
Herkese bölüştürüldü bir parçası ezel gününde, can meclisinde; 
Acıdan ve sevinçten nakış çizelim, desen işleyelim diye üstüne....
Rengi hiç olmadı bu yüzden, 
Tezgahta hiç dokunmadı...
Takvimlerden eledik onu, ad koyduk, sınır çizdik...
Dilim dilim eyledik, 
Civan iken kemale erdik onunla;çocuktuk, bahara girdik...
Onu ışık ile ölçenlerin ömürleri güneş ile birlikte gömüldü karanlığa, 
Kum ile tartanların ömürleri kumlar gibi aktı şişelerden.
Şimdi zaman; 
Saatlerde bir tik...tak... 
Ve takvimlerde bir yaprak...
Bize hatırlatıyor durmadan:
Uyan ey!.. 
Eksiliyor saatler, günler, haftalar, aylar...

     "Geçen hod geçti gitti, geleceği neylersin
     Her nefesin neş'esin; bu demle, bu andan sor"
Zamanı durduramazsınız!
Ama anlam katabilir, değerli kılabilirsiniz.
Böylece anı ölümsüzleştirebilir, yaşamın tam orta yerine heykelinizi dikebilirsiniz
O yüzden zaman sizi harcamadan, siz zamanı harcayın!
Değerli şeyler karşılığında...

12 Ekim 2016 Çarşamba

2N - NİÇİN / NASIL

Negatif insanlarla aynı ortamda bulunmak radyasyona maruz kalmak gibidir. Kısa süreli düşük dozlara dayanabilirsiniz ancak, sürekli maruz kalmak sizi öldürür.(T. S. ELİOT)
Duygular bulaşıcıdır ve alışkanlık yaratır. Eğer gününüzün büyük bir kısmını negatif duygularla dolu, şikayetçi, memnuniyetsiz, şükürsüz, agresif, nezaketsiz insanlarla geçirirseniz zamanla kendinizi mutlu ve pozitif hissetmekte zorlanmaya başlarsınız. 
Bu yüzden çevrenizdeki mutsuzluk ve şikayet etme alışkanlığı olan kişilerden uzak durmaya çalışın.
Pozitif düşünen ve mutlu hissetmeyi başarabilen insanlarla zaman geçirmeyi artırdığınızda göreceksiniz ki; olumlu düşünmeye, pozitif ve mutlu hissetmeye başlamışsınız bile.
Unutmayın, hayat kısa! Sahip olduğunuz tek şey şu an, bir dakika sonrası bile meçhul, öyleyse; sevmekte, teşekkür etmekte, özür dilemekte, gülmekte cömert olun.
Çevrenizi ve insanları olduğu gibi kabul edin.
Şükredin.
Nimeti değil, nimeti vereni görün
Azla yetinebilmeyi, çokla şimarmamayı öğrenin.
Sahip olmadıklarınıza üzülmeyi bırakıp,
Sahip olduklarınızla mutlu olmayı deneyin.
Ufak şeyleri fark edin; pencereye konan serçeyi, akşam yediğiniz yemeğin ne kadar lezzetli olduğunu, her gün geçtiğiniz yolun kenarındaki çiçeği...
Sevdiğiniz şeyleri yapmak için az da ola kendinize zaman ayırın; spor yapın, güzel müzikler dinleyin, şiir yazın, kitap okuyun...
Her zaman gülümseyin ve nezaket gösterin; dosta, düşmana, insanlara, hayvanlara...
Hedef belirleyin ve kendinizi geliştirin.
İnsanları canlandıran, hayata bağlayan, enerji veren, sevgiyle/muhabbetle dolduran hedeftir; öldüren ise yeis, yani umutsuzluk!
Hiç bir konuda umutsuz olmayın. Umudunu kaybeden insanın, aslında her şeyini kaybetmiş olduğunu hatrınızdan çıkarmayın.
Eğer yaşamak için bir "Niçin?" bulduysanız kendinize, karşınıza çıkacak hemen hemen her "Nasıl?" ile başa çıkabilirsiniz demektir.
Her zaman kendi kutup yıldızınız kendiniz olun. En umutsuz anlarınızda, sorunların, zorlukların içinde kaybolduğunuz da, size yol gösterecek ışığı kendi içinizde bulun.
Kimseden bir şey beklemeyin...
Yaralı bir güvercin gibi değil, bir deniz yıldızı gibi davranın ; kırılan kollarınızı yada yara alan parçalarınızı kendiniz yenileyin; hatta gerektiğinde o parçalarınızdan vazgeçin...
Kimsenin sizin kahramanınız olmasına izin vermeyin. Düştüyseniz kalkın, yaralandıysanız yaralarınızı kendiniz sarın...
İçinize dönün, kalbinizi ve zihninizi yoklayın ve düşünün! Biraz düşününce göreceksiniz ki, hayatınızda sizi mutlu eden bir şeyler mutlaka var. İşte onlar için şükredin ve mutlu olun. Her gün tekrarlayın kendinize "Bugünde doğan güne sağlıkla gözlerimi açtım." diye "Bugünde görebiliyorum, bugünde duyabiliyorum, bugünde sarılabiliyorum sevdiklerime."
Hatalarınızdan ders çıkarın, Orhan Babanın dediği gibi "Hatasız kul olmaz." Hiç bir şeyin sizi umutsuzluğa düşürmesine, yaşam enerjinizi sömürmesine, sizi pes ettirmesine izin vermeyin.
Kendinizi sevin, her şeyinizle sevin, tüm kusurlarınızla, en çekilmez yanlarınızla, en zor zamanlarınızla, dibe vurduğunuzda da, zirveye çıktığınızda...
Kendinizi sevmekten asla vazgeçmeyin.

Kısacası;
Kısa olan ömürde;
Kendinize iyi davranın,
Hedef koyun,
Çalışın,
Başarın,
Mutlu olun,
Mutlu kalın...
O yüzden durmayın, yürüyün! Hava nasıl olursa olsun, siz yürüyün! Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefe asla ulaşamazsınız.

29 Eylül 2016 Perşembe

TAVŞANIN RANDEVUSU-İSMET ÖZEL

Sizin düşmanınız,
Sizin hedefinize,
Sizden önce ulaşandır.
Eğer düşmanım olmasın diyorsanız, kendinizi;
İnsanların elde etmek için can attıkları bütün başarılardan
Ve o başarıları sağlayacak çabalardan uzak tutun.
Çünkü, insanların dikkatini çekecek kadar başarıyla uygulamaya konulmuş tüm sanatlar, düşman kazanma sanatı yerine geçer.
Bu yüzden dostum azdır diye üzülüyorsan, teselliyi düşmanlarının çokluğunda arayabilirsin.
Kişinin felaketi istediği sayıda(veya hiç) dosta kavuşamayışında değil, düşman olunamayacak kadar silik bir hayat çizgisi takip edişindedir.
---------- 0 ----------
-İşler nasıl gidiyor ahbap? demiş kör kötürüme.
-Nasıl olsun, gördüğün gibi demiş kötürüm.
---------- 0 -----------
Hayat dört şeyle kaimdir derdi babam;
Su, ateş ve toprak
Ve rüzgar.
Ona kendimi sonradan ben ekledim.
Pişirilmiş çamurun zifiri kokusunu,
Ham yüreğin pütürlerini geçtim.
Gövdemi alemlere zerk ederek
Var oldum kayrasıyla var edenin,
Eşref-i Mahlukat nedir bildim!


24 Eylül 2016 Cumartesi

İNSAN İNSANI YA TAMAMLAYAMADI, YA TAM ANLAYAMADI...

Dervişin biri pencereden aşağı bakarken yoldan geçen bir başka dervişi görür ve tam göz göze geldikleri bir anda işaret parmağını aşağıya doğru uzatır. Bizim aşağıda ki  dervişte buna karşılık işaret ve orta parmağını "V" harfi biçiminde açarak yukarıya doğru uzatır; gülümser ve yürüyüp yoluna devam eder..
Olayı uzaktan izleyerek merak eden ve işin aslını öğrenmek isteyen bir adam ise koşarak aşağıdan geçen dervişin yanına varır ve sorar: 

-"Biraz önce O ne demek istedi, Sen ne cevap verdin?"
-"Yukarıdaki bana işaretle 'Gökten yağmur yağarsa ne olur?' diye sordu. Bende iki parmağımı yukarı kaldırarak 'Yerden nebat biter.' dedim." der.
Adam meraklı, bu seferde pencereden bakan dervişin yanına gider ve aynı soruyu ona da sorar. O'nun açıklaması da şöyle olur:
-"Ben; 'Aşağıya inersem senin gözünü oyarım' dedim. O da bunu anladı ve 'Ben de yukarı çıkarsam, senin iki gözünü oyarım.' dedi."  
İnsanoğlunun cevap bulamadığı tüm soruların cevabı anlamakta saklı.

23 Eylül 2016 Cuma

DERİN NEFES

"Hayatta ki bazı kişiler sanki sihirlidir. İnsanlara umut ve yaşama sevinci verir."
Onlardan olun!

Güzel düşünün, 
Güzeli görün.
Suçlamayın, anlayın
Eleştirmeyin, yol gösterin
Kınamayın, dua edin
Surat asmayın, gülümseyin
Tartışmayın, konuşun
Değişmeyin, gelişin

Bir meselemiz olsun
O da; 
Daha iyi bir insan olup, 
Daha ahlaklı bir toplum 
Ve daha temiz bir dünya kurmak olsun...

Dünde takılıp kalmayın,
Ya da yarın için endişe duymayın, 
Bugünü hakkını vererek yaşayın,
Küçük şeylerden büyük sevinçler çıkarın,
Dertlerinizi dert etmeyin, halledin.
Halledemiyorsanız, dua edip sabredin.
Bir yetime, bir kimsesize el uzatın, yardım edin
Bir hayvanın başını okşayın, bir kap su verin
Bir çiçek koklayın,
Bir çocuk sevindirin,
Gökyüzünü seyredin,
Ciğerlerinize derin bir nefes çekin
Bir türkü tutturun
Bir şarkı söyleyin
Tüm bunları şimdi yapın
Şu anda!
Açın pencerenizi ardına kadar
Dışarıdaki havayı koklayın
Bir Neşet türküsü açın
Arkanıza yaslanın
Her şeyi beş dakika askıya alın
Ve 
Sevgiyle kalın

Bunun için hala şansınız varken
Çünkü yeryüzünde tüm bunları yapmak isteyip de yapamayan milyonlar var
Ve bir gün
Bizim de o milyonların içinde olma ihtimalimiz...

22 Eylül 2016 Perşembe

KARAMELLİ MISIR

Sonbahar gelipte ayağıma çorap, sırtıma da hırka giymeye başladım mı, yaşam da farklılaşır benim için. Sıcak havalarda dışardan içeriye girmeyen şahsım, havaların serinlemesiyle birlikte uysal ve evcimen bir kişiye dönüşüverir hemen. Artık deniz, park, bahçe, diyet, spor, yüzme, gezme sezonu kapanmış; film, kitap, yazı, sıcak çikolata, sütlü tatlı, karamelli mısır, az hareket, bol düşünce, e az da kilo sezonu açılmıştır. Belki ben gibi düşünüp, ben gibi bu havalarda film izlemeyi sevenler vardır diye Meral'in tavsiyesi olarak size cıtır çıtır, damak zevkinize göre ayarlayabileceğınız ekşilik ve/veya tatlılıkta karamelli mısır patlakları tarifimi sunacağım bugün. Kesinlikle deneyin, pişman olmayacaksınız.
  • Önce mısırları patlatıp bir kenara koyun.
  • Sonra yapışmaz bir tencerede keyfinize ve patlattığınız mısırların miktarına göre biraz toz şekeri kısık ateşte karamelize edin. Karamel rengini yakaladığınızda bir parça tereyağı ve az miktarda limon suyu ekleyin.
  • Daha sonra tencerenin altını iyice kısarak patlatmış olduğunuz mısırları karamelli karısımla harmanlayın ve bir kenara alın.
  • Nihayetinde de soğuyarak kalıplaşmış olan karamelli mısır patlaklarınızı nazik hareketlerle harmanlayıp birbirinden ayırın. AFİYET OLSUN
Şimdi de benim gibi yapın!
Kendinize Fransız yazar Muriel Barbery'nin "L'élégance Du Hérisson-Kirpinin Zerafeti" isimli kitabından uyarlama, kitapla aynı adı taşıyan, 2009 yılı yapımı ve ülkemizde nedenini anlayamadığım bir şekilde " Yaşamaya Değer" adıyla gösterime giren filmi açın. Dünyayı sessize, mısırlarınızı dizinize, çayınızı da elinize alın ve dalın!
Filmin muhteşem repliklerine...
"Birgün öleceğiz!
Ama öleceğiz diye kuru bir sebze gibi çürümeyi beklememeliyiz.
Önemli olan ölüm bize geldiğinde ne yapıyor olduğumuz. Mesela bazıları Namaçi'de Everestin zirvesine tırmanırken ölür. Eğer hayatını bir akvaryumun içinde yaşarsan, sonun plastik bir poşete girmek olur.
Ben akvaryumda yaşayan bir balık olmayacağım!"

21 Eylül 2016 Çarşamba

KİTABIM DER Kİ:

Hem dost, 
Hem arkadaş,
Hislerine tercüman,
Gizlerine sırdaş
Karanlıkta kutup yıldızı,
Kimsesizlikte bir nefes,
Ve taaaa içinde
Kötülükten sakındıran bir ses
                          olsun istiyorsan okudukların;
Tüm sesleri sustur hariçten gelen,
Bir çay doldur kendine,
Yüreğini eğ,
Başını omzuma devir...
Usulca ucundan tut hayatın;
Sayfayı çevir!

19 Eylül 2016 Pazartesi

YAŞIYORUM!

Nefes aldığım her günün;
Paha biçilemez bir hediye
Ve zatıma bahşedilmiş büyük bir nimet olduğunu idrak ederek.
Gelecek kaygısıyla anı berbat etmeyip, 
Hayatın akışında kalarak.
Harekette bereket olduğuna inanıp, 
Çalışmaktan ve üretmekten korkmayarak.
Balkona konan kuşlara kızmak yerine, 
Bir avuç bulgur atarak.
Evin dağılmasından şikayet etmeyip,
Dağıtanların varlığıyla mutlu olarak.
Yaptığım her işe sevgimi katarak.
Gördüğüm her yüze tebessümle bakarak.
Cümle mevcudata şefkat ve merhamet duyarak.
İyiliğin,
Doğruluğun,
Letafetin ve zarafetin peşinden koşarak...
Kendim olarak,
Ve kendime değer vererek yaşıyorum.

O yüzden;
Evimde misafir odası yok.
Evin her yerinde bizatihi ben yaşıyorum.
Misafir için ayırdığım yemek takımlarım, çatal kaşık setlerim de yok.
Her şeyin en iyilerini kendim için kullanıyorum.
Biri evime geldiğinde evim dağınıksa panik yapmıyorum.
Çünkü kapımı evimi görmeye değil, beni görmeye gelenlere açıyorum.
Etrafı dağıttı diye kimseye öfkelenmiyorum,
Hatta bazen onlara eşlik edip, ben de dağıtıyorum,
Hiç bir ev işi benim için “anneee” diye seslenen çocuğumdan daha önemli olmuyor
Ben sohbet ederken araya girip fikrini söyleyen çocuğuma kızmıyorum
Hiçbir şeyi mutluluktan ve huzurdan daha fazla önemsemiyorum
Bu yüzden insanların ne düşündükleriyle ve  ne söyledikleriyle ilgilenmiyorum.
İlgilenenleri de hayatıma dâhil etmiyorum.
Kurallarımı ve sınırlarımı belirlerken yalnızca Allah'ın emir ve yasaklarını düşünüyorum.
Benim eşyalara hizmet için değil de eşyaların bana hizmet için yaratıldığına,
Kefenin cebinin olmadığına, 
Ve hiçbir maddi varlığın sonsuza kadar benle kalmayacağına inanıyorum...
Bu yüzden tüm bunlar için ne kendimi, ne de sevdiklerimi sıkıntıya sokmuyorum.
Hala hayattayken 
Ve sevdiklerim hala yanımdayken,  
Yeniden kazanamayacağım tek şeyin zaman olduğunun,
Geri getiremeyeceğim tek şeyin ölen olduğunun,
Ve nihayet bulduğunda ömrümüz,
Verilecek çetin bir hesap olduğunun
Bilincinde yaşıyorum.





17 Eylül 2016 Cumartesi

ÇAY

Çay meşrubat-ı umûmi içerisinde, bir iksir-i âzamdır.
Bu yüzden, hiçbir içecek tutmaz çayın yerini.
Kahve belki biraz zorlar,
Ama tutmaz!
Çünkü;
Anestezik bir etkiye sahiptir bu çay denilen illet;
Heyecanlı olanı teskin eder,
Sinirli olanı sakinleştirir,
Yorgun olanı dinlendirir...
"Bir çay kap gel oğlum"
Çabuk ulaşılır
"Bir çay döküver hele"
İlham verir
"Bir çayımızı içiver önce"
Hallettirir
"Dur sana bir çay söyleyim"
İçtendir
"Dumanı üstünde abi" 
Sıcaktır
"Çay var mı cay?"
Samimidir
Velhasıl kahve candır;
Çay o can'a, canandır...

Kahve nesirse, çay nazımdır
Kahve sohbetse, çay muhabbettir
Kahve resmiyetse, çay samimiyettir
Kahve bakmaksa, çay görmektir
Kahve söylemekse, çay dinlemektir
Kahve gitmekse, çay kalmaktır

O yüzden;
Kahve acır, çay demlenir
Kahve taşar, çay çöker
Kahve biter, çay (bittikçe) dolar...

Çayın rahatlatıcı ve yatıştırıcı etkisi muazzam. Kurban olduğum Yaradan; bu memleketin derdi-çilesi bitmez diye çayı da en çok bize vermiş. Şükür!






16 Eylül 2016 Cuma

GÖNÜL, GÖRDÜĞÜDÜR

Hapishanede gün sayan iki mahpus, birlikte duvara bir delik açarlar ve deliği başlarının sığacağı kadar genişletip, sonra da "Hadi dışarı bir bakalım" derler.
Başını delikten dışarı uzatan ilki, ekşimiş bir yüz ifadesiyle "Çok kötü ağabeycim, çok kötü!" der. "Her taraf çamur, çöp, is, pis, sis… Göz gözü görmüyor."
Diğeri şaşırır ve bu sefer başını dışarı o uzatır. Bakar, bakar… hayran bir yüz ifadesiyle "Muhteşem!" der. "Muhteşem bir gökyüzü, bulutlar, kuşlar, onlara kollarını uzatan ağaçlar… "
Yani demem o ki; nereye, ne niyetle bakarsanız orada onu görürsünüz. Gözlerinizi çevirdiğiniz yer, kalbinizin rotasını nereye çevirdiğinize bağlıdır, gördükleriniz de ne görmek istediğinize...
Kalbinizin dümenini elinize alın, umudunuzu kuşanın, hayallerinizi de peşinize takıp, sizi engelleyen tüm halatları çözün!
Pırıl pırıl bir gökyüzü ve çamur yüklü bir yeryüzünün arasında, gözlerinizi yükseklere çevirme cesareti gösterin.
Ve demiralın; iyiye ve güzele doğru...
Bırakın yüreğiniz bakıp da göremediğiniz, görüp de el erdiremediğiniz tüm düğümlere küçük dokunuşlar yapsın.
Tümünü çözemesede, müsade edin; en azından fikir versin, yol göstersin.
Seçim sizin!
Unutmayın!
İnsan gönlündekini görür,
Ve gördüğüne inanır,
Sonra;
Gördükleri ve inandıkları olur!

12 Eylül 2016 Pazartesi

KURBAN BAYRAMI MESAJI

Bu bayram,
Sadece kurban kesmeyin!
İnancınıza ve kutsallarınıza saygı duymayan,
Duygu ve düşüncelerinize kıymet vermeyen,
Sûizan ve iftirâ ile müptelâ,
Gıybet ve dedikodu ile yâren,
Kıskançlık ve hased ile ahbab
Bilgisiz, saygısız, yaratılış gayesinden bî haber, her türlü ahlâkî değere yabancı,
Size, çevresine, vatana ve millete faidesiz, 
Yâni "Kıymeti kendinden menkul" tüm insanlarla 
İletişimi de kesin.
Daha güzel, daha anlamlı, daha dingin, daha sağlıklı bir yaşam için bu bayram, kendinize böyle bir iyilik yapın.
Ve mutlu kalın 😇
Herkese; varoluş mânâsının idrâkinde bir bayram geçirmek temennisiyle, iyi bayramlar dilerim.

10 Eylül 2016 Cumartesi

OKYANUS OLMAK...

Okyanus olmak isterdim;
Kalabalık ama yalnız,
Gürültülü ama ketum
Dingin ama coşkulu...
Yaşam dolu
Barış dolu
Sır dolu
İçinde yeşilin, dışında mavinin binbir tonu
Huzurla bağdaş 
Ve hürriyetle yoldaş

Okyanus olmak isterdim;
Daldıkça derin
Baktıkça engin,
Su gibi aziz,
Ekmek gibi kutsal
İçinde anlatılmak istenen milyonlarca öykü,
Keşfedilmek istenen milyonlarca kalıntı taşıyan
Ve özgürce
Sonsuzluğa uzanan...
(♡eralce)
Resim yazısı ekle


9 Eylül 2016 Cuma

İNSANLARI YARGILAMAKTAN VAZGEÇERSEN, SEVMEK İÇİN NEDENLER BULABİLİRSİN!

Sevmek konusunda özürlü bir milletiz, konu sevilmek olduğunda da tablo bizim için daha iç açıcı
değil. 
Bir keşiş ve öğretmen olan Thich Nhat Hanh "Nasıl seveceğimizi bilmeden sevmek, sevdiğimiz kişiyi yaralar" diyor.
Nasıl seveceğimizi biliyor muyuz?
---------- 0 ----------
Sevgi;
Anlamak demektir; karşımızdakinin sevincini, heyecanını, acısını, öfkesini...
Duymak demektir; söylemek isteyip de söyleyemediklerini
Görmek demektir; ruhunun derinliklerini
Hissetmek demektir; hissettiklerini...

Sevgi;
İyilik demektir,
İyilik edebilmek için, önce kendimize iyilik etmemiz gerekir.

Merhamet demektir,
Merhamet duyabilmek için, önce kendimize merhametli olmamız gerekir.

Neşe demektir,
Neşe saçabilmek için, önce kendimizi neşeli tutmamız gerekir.

Sakinlik demektir,
Sakin olabilmek için, önce kendimize sakin davranmamız gerekir.

Sevgi;
Büyümek demektir,
Büyümek için ise önce kendimizi anlamamız ve kendimizi sevmemiz gerekir.
---------- 0 ----------
Bir bardak suya bir avuç tuz atarsanız tuzun tamamını eritemezsiniz, üstelik su da içilmez olur.
Ama o bir avuç tuzu bir nehre atarsanız; nehir onu eritir, üstelik insanlar da hala onun suyundan içebilir. Nehir kocamandır çünkü; bozulmadan, bulanmadan kabullenme, dönüştürme, evirme yetisine sahiptir.
Eğer bir bardak suysa gönlümüz, anlayışımız ve kabullenişimiz azdır; hemen bozulur, bulanır, acılaşırız. Hiç kimseyi kendi özüyle kabullenemez, hiç kimseyi can-ı gönülden sevemeyiz.
Yok coşkun akan bir ırmaksa gönlümüz; bozulmadan, bulanmadan, acılaşmadan anlayabilir ve  kabullenebiliriz her şeyi! Kendi özüyle, kendi olduğunda, kendi kaldığında da sevebiliriz herkesi...

Önce bir damla ol,
Bir çay,
Bir ırmak,
Sonra mı?
Sonrası deniz,
Sonrası okyanus,
Sonra durmak yok,
Sonra durmak imkansız...
(♡eralce)

BİR EYLÜL MESELESİ

Eylül...
Murâkabe,
Müşahede,
Muhasebe demek özünde
Çokça kitap, çokça şiir, fonda müzik, sehpada kahve, gönülde huzur ve düşüncede dinginlik demek...
Ay ziyasını döşedi mi geceye,
Semayı bezedi mi yıldızlar,
Çekildi mi el etek sokaklardan
Uyuma!
Seni bir eylül seheriyle buluşturacak gecenin
Koynundasın...
Vakit;
Uyunacak değil, okunacak vakittir

Eylül...
Sen, sene-i devriyesisin ömrün,
Sen tesir edersin en çok ruhlara.
Tel tel ayırıp da tüm duyguları,
İlmek ilmek dokursun,
Hüzün tezgahlarında...

Rüzgar dağıtıyor mu saçlarını,
Üşütüyor mu serinliği akşamın,
Çöküyor mu bir melankoli günün sonunda,
Yanılma!
Mevsim geçişi değil bu olup biten
Hüznün geçişi,
Ve sen yanı başındasın...
Vakit;
Söylenecek değil, dinlenecek vakittir.

Eylül...
Sen bir sevdasın, başlı başına
Yazgısısın sen;
Göçmen kuşun ağaca,
Ağacın yaprağa,
Yaprağın toprağa...
Ve sensin Farid'in kemanından döktüğü gözyaşı,
Shakespeare'in şiirlerine sakladığı tılsım,
Mecnunun bağrına bastığı taş,
Ferhatın dağa çaldığı örs...
(♡eralce)

5 Eylül 2016 Pazartesi

NE DOYMAZ BİR VARLIKSIN İNSAN VE NE KADAR YIRTICI...

Hafta sonunun yoğunluğundan mıdır, Pazartesinin sendromundan  mı? 
Son haftalarda çektiğim uykusuzluk probleminden midir, yoksa nazardan mı?  
Nedendir bilmiyorum ama bugün aşmam gereken bir halsizlik ve uyku hali var üzerimde.
Hiç de hoşuma gitmeyen bu durumdan kurtulmak için; ne yapmalı, ne etmeli, bir bilene mi danışmalı, işlerle mi barışmalı, kendimle mi yarışmalı derken bir müzik açtım, bir kahve söyledim ve bir şiir okudum önce;
Bir dünya gittiyse elinden,
Üzülme buna, hiçtir o!
Ve bir dünya malı geçtiyse eline,
Sevinme buna, hiçtir o!
Önünden geçer; acılar, zevkler, hüzünler, saadetler...
Takılıp da oyalanma;
Geç hepsinin önünden;
Hiçtir o!
---------- 0 ----------
"İnsanoğlu dünyaya mutlu olmak için gelmemiştir." der Dostoyevski
Savaşlarla, zulümle, ölümle, terörle, tecavüzle, açlıkla, sefaletle ve dahi bir çok acı veren, elem veren, kahreden durumla iç içe bir yaşamı sürüklüyoruz. Sürüklüyoruz, çünkü göğüs kafesinde bir yürek ve içinde biraz vicdan ve biraz da merhamet taşıyan hiç kimse bir yaşam süremez bu dünyada! Ancak ve ancak adına yaşamak denilen ve sorgusuz sualsiz sırtına yüklenen bu ağır yükü sürükler. Kimileri taşırken yükünü tüm bu acıların içinden geçer, kimileri dışından, kimileri bilfiil yaşar, kimileri uzaktan seyreder, kimileri oralı bile olmazken, kimileri en azından kahreder...
Ve "Dünyanın düzeni bu!" der birileri de, "Böyle gelmiş böyle gider!" iyileri üzen ve yerin taa dibine batasıca bu düzen!
İnsanların hırsı, kıskançlığı, açgözlülüğü ve bencilliğiyle beslenen ve önü alınamaz bir şekilde yüzyıllar boyunca artarak büyüyen, çoğalan, devleşen, evrilen, çevrilen, genç-yaşlı-çoluk-çocuk demeden öldüren, göz yaşı döktüren, insan onurunu hiçe sayan ve yüzyıllardır iyilerin elinden hep kaçan, kaçıp dört bir yana hız kesmeden zehrini saçan kahrolası bir düzen...Habil ile Kabil'den bu yana var olan...Yıkılası, yok olası bir düzen...
---------- 0 ----------
“Doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. İşte bu yüzden bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.”

4 Eylül 2016 Pazar

KÜÇÜK PRENS HAKLIYMIŞ! GERÇEKLERİ ANCAK KALBİN GÖZÜ GÖRÜYORMUŞ

Okulda, evde, işde; her zaman ve her yerde, hep aynı hikaye: Aklını kullan, duygularınla değil mantığınla hareket et!
İnsan ırkının diline pelesenk olmuş bir güftedir bu cümle: Mantıklı ol!
Hiç kimse çıkıp da demez ki; azıcık da duygusal ol, boşver mantığını kalbinin sesini dinle, yüreğinin götürdüğü yere git... diye!
Evet şimdi aklınızı kullanmak ve mantıklı davranmakla ilgili size söylenen tüm terâneleri yavaşca yere bırakın ve okuyun bakalım, bilim bu konuda ne demiş:
"Kalbinde bir zekası var ve kalp zihnin öngörülerinin çok daha ötesinde bir doğrulukla, olacakları öncesinde hissetme kabiliyetine sahip."
Evet! Heartmat Institude'da Dr.Rollin McCraty trafından yapılan çalışma, kalbimizin bilinenin ötesinde mucizevî bir sezgisel zekaya sahip olduğunu göstermiş.
Yani "İçinize doğanı" , "Mâlum olanı" sakın yabana atmayın demiş.
"Kalbinizin ısınmadıklarından" , "İçinizden gelmeyenden" , "Yüreğim daraldı" dediğiniz tüm durumlardan uzak durun diye de eklemiş.
Kalbin; zaman ve mekan sınırı olmadan, zihnin algılayamayacağı bir şekilde bizim için doğru olanı önceden sezdiğini ispat etmiş.
Son yıllarda yapılan nöro-kardiyoloji çalışmalarında kalbimizle ilgili şaşırtıcı başka bilgilerde var.
  • Kalbin manyetik alanı beyninkinden yaklaşık 5000 kat daha güçlü
  • Kalbimiz duygularımıza göre değişen elektromanyetik dalgalar yaymakta
  • Kalp beyinden ve otonom sinir sisteminden bağımsız yaklaşık 40000 nöronluk bir ağa sahip
  • Kalbimiz beynimize, beynimizin kalbimize gönderdiğinden daha fazla sinyal göndermekte ve bu sinyaller duygusal deneyimlerimizi etkilemekte
  • Kalp sinir sisteminde, tıpkı beyindeki gibi tüm vücut üzerinde bir etkiye sahip çeşitli nörotransmitterler ve hormonlar salgılamakta. Dayanışmayı, hoşgörüyü, anlayışı ve sosyal davranışları etkileyen oksitosin ve dopamin gibi
  • Anne karnındaki bebekte önce kalp oluşmakta ve bebeğin kalp atımlarıyla annenin beyin dalgaları senkronize. 
Evet, şimdi oturun ve yaptığınız tüm mantıklı seçimleri bir gözden geçirin bakalım. Bu seçimler size gerçekten huzurun ve mutluluğun kapılarını açan, hayatınızdan lezzet almanızı sağlayan, kişisel doyum ve başarı getiren seçimler mi?!..
Yoksa toplumun genel geçer doğrularına itaat etme çabası, insanlar tarafından eleştirilme ve yargılanma kaygısı ya da aile ve çevrenizde kabul görme arzusuyla yaptığınız mantıklı! seçimler mi?!..
Dünyadaki kaosun bir nedeni de kalbimizin sesine kulak vermemek. Tüm insanî yanlarımızın; vicdanın, merhametin, sevginin, aşkın barınağı olan kalbimizin sesini duymamak.
Bir dursak ve dinlesek görecegiz ki o sürekli bizle konuşuyor, hemde hiç durmadan! Ancak zihnimizin gürültüsünden duymak çok da mümkün olmuyor.
Bazen cılız bir ses duysakta seçimlerimizde ona kulak verecek farkındalığa sahip olmuyoruz.
Ve koşar adım mantığımızın peşinden giderken ; kalbimize, ruhumuza, huzura ve mutluluğa açık ara depar atıyoruz.
Kalbimizin kan pompalayan bir organdan çok daha fazlası olduğunu unutuyoruz.
Kalplerimizin sesine kulak vermemiz dileklerimle...
Kalp sırrına erenler ne yaparlar bilir misin?
Kızmazlar...Küsmezler...
Kırmazlar...Kırılmazlar...
Her şeyde bir güzellik bulur susarlar
Susarak konuşurlar! (Bu da Belhli Celâleddin'den)
SEVGİLERİMLE...

3 Eylül 2016 Cumartesi

KİTAP OKUYAN İNSAN...

Biraz uzunca bir konu ama şu an bu sayfadaysanız ve başlıkta dikkatinizi çektiyse, okumaya alışık ve okumayı seven birisiniz demektir.
Ortalama yılda kaç kitap okursunuz?
Bir, iki, üç ... ya da hiç biri?
Bir kitabı baştan sona okuyup kapağını kapatarak şöyle derin bir nefes aldığınız ve arkanıza yaslanıp tüm kitabı bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirdiğiniz oldu mu hiç?
Okuduğunuz bir kitapta; kendinize dair bir şeyler bulduğunuz; geçmişinize dair izler, geleceğinize dair işaretler, yeni ufuklar, yeni fikirler, yeni yeni dünyalar keşfettiğiniz oldu mu peki?
Ya da bir kitaba minnet duyduğunuz vaki midir, bugüne değin?
Okuyup da kendinize geldiğiniz, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gördüğünüz, yüreğinizde hissettiğiniz, içinde yaşadığınız bir kitaba denk geldiniz mi?
Siz hiç bir kitabı bitirip de, kendinizi zafer kazanmış gibi hissettiniz mi?
Ve yahut "Okumamakla bugüne kadar neler kaybetmişim meğer!" dediniz mi, herhangi bir kitap için?

Tüm bunları yaptıysanız ne mutlu size; siz derin okuyan, derin bir okuyucusunuz demek ki!..

TIME dergisinden Annie Murphy Paul, bu tarz bir okumaya "derin okumak" ismini veriyor ve bunun insanların giderek derinlemesine okumayı bırakıp, kitaplara sadece yüzeysel olarak göz gezdirdikleri için unutulmaya yüz tutmuş bir okuma türü olduğunu da ekliyor.

Gerçek okuyucular, tıpkı mektup yazan insanlar gibi giderek azalıyor. Çünkü okuyan insan sayısı azalıyor.
İnce, zarif, nazik ve kibar insanların yerini kaba, vasat, kültürsüz ve ukala insanlar alıyor. Çünkü ruha inceliğini, zekaya ise keskinliğini okumak kazandırıyor.
Herkes sevgisizlikten yakınıyor, ilgisizlikten, bilgisizlikten, cahillikten, vahşetten, dehşetten...ama tüm bunlardan ve tüm kötü yaşantılardan kurtulmak için yapılması gereken en birincil fiilden, 
Yani OKUMAK'tan,
Yani "OKUMAK" gibi kolay, ucuz ve ulaşılabilir bir şeyi yapmaktan geri duruyor, hatta  geri durmakla da kalmıyor adeta bundan imtina ediyor!

Konuyla ilgili uluslararası alanda yapılmış hatrı sayılır araştırmalara rastlamak da mümkün ve bu araştırmaların çoğu gösteriyor ki okuyan insanlar;
Empati kurma ve zihinsel faaliyetlerde bulunma konularında oldukça başarılı,
Başkalarının düşüncelerini göz önünde bulundurarak, farklı düşüncelere saygı duyma becerisine sahip,
Öfke ve stres kontrolünü sağlamış,
Kendi fikirlerinden caymadan ve diğer fikirleri de tamamen reddetmeden kıyaslama yetisine malik bireylerden oluşuyor.

Aslında tüm insanlardan beklediğimiz de bu değil mi?

Empati,
Kontrollü tepki,
Saygı,
Sevgi,
İlgi,
Bilgi,
Hoşgörü,
Nezaket ve tabii ki zerafet...

---------- 0 ----------

Sevgilinizi, eşinizi hatta bil-cümle sevdiklerinizi hiç kitap okurken gördünüz mü? 
Hiç kitaplar hakkında fikir alışverişi yaptınız mı? 
Birbirinize hiç kitap hediye ettiniz mi?

Cevabınız hayırsa, bu durup düşünmenizin vakti gelmiş demektir.

Aklınızda bulunsun:
Kitap okuyan insanlar, okumayanlara nazaran daha iyi insanlar olurlar,
Davranışları ve yaşantıları daha soyut gözlerle tecrübe ederler,
İçinde bulundukları durumu çok daha iyi kavrar,
Karşılaştıkları her türlü olumsuzlukla daha güçlü  ve daha etik mücadele de ederler.

Çünkü onlar okudukları kitaplarla;
Yüzlerce ruha ve derinlemesine bir bilgeliğe bürünürler,
Geçmişin olaylarına ve geleceğin hayallerine tanıklık ederler,
Hiç tanımadıkları ve hiç tanımayacakları insanların neşesini, kederini, acısını, gözyaşını görürler,
Kadın olmayı, erkek olmayı, çocuk olmayı...
Okudukça her şey olmayı, kendilerini herkesin yerine koymayı, koyabilmeyi öğrenirler,
Savaşan, ölen, öldüren, nefret eden, seven, aşık olan milyonlarca insan görürler,
Onlar okudukları kitaplarla; her çağa, her asıra seyahat edip, 
Her çağdan, her asırdan insanlarla sohbet ederler...

---------- 0 ----------

Okumak öyle muhteşem bir yolculuktur ki adeta sihirli bir değnek gibi;
Kişiliğimizi şekillendirip karakterimize yeni özellikler ekler, içlerinde karşılaştığımız olaylarla zihnimizi her türlü duruma aşina kılar, kelime hazinemizi genişletip kendimizi ifade etme yetimizi geliştirir, bize sürekli yeni şeyler öğreterek katma değer katar...

Siz de eğer tüm bu olağanüstü şeylerin lezzetini almak, hayatınıza var olandan çok daha büyük anlamlar katmak istiyorsanız, 
Sayılı olan saatlerinizi daha değerli kılıp dolu dolu yaşama gayesi güdüyorsanız, 
Geçtiğiniz yollarda iz bırakmayı, insanların ruhuna dokunmayı ve faydalı olmanın hazzına varmayı arzuluyorsanız,
Okuyun!
Ve yaşam yolculuğunuzda size yalnızca okuyan insanların eşlik etmesine müsaade edin!

Neden mi? Çünkü;

  • Onlar sizinle yalnızca konuşmazlar, sohbet ederler!
Kelime dağarcıkları aklınızı başınızdan alacak kadar geniştir ve şiir gibi konuşurlar ve konuştuklarında size kendinizi daha iyi, daha degerli, daha önemli hissettirirler.
Yaşları kaç olursa olsun, onlar deneyimlidirler ve her türlü sorununuza inanılmaz pratik çözümler, her türlü sorunuza inanılmaz zekice cevaplar bulurlar.
En kötü hissettiğiniz anda bile kuracakları sihirli bir cümleyle tüm dünyanızı aydınlatabilirler.
Kendinize bir iyilik yapın ve hayatınıza kelime dağarcığı geniş, dilini iyi kullanabilen ve kibar insanları dahil edin.
  • Onlar sizi öylesine bilmezler, aynı zamanda anlarlar!
Yalnızca bedeninizi değil, ruhunuzu da görürler. Hiç kimsenin erişemediği, en ücra köşelere sakladığınız inceliklerinizi keşfeder, kimselere dokundurmadığınız yaralarınıza merhem olur, iyileştirirler.
Sizi yalnızca dinlemezler, aynı zamanda anlarlar! Hiç konuşmasanız dahi farkındadırlar; neşenizin, kederinizin, hüznünüzün, öfkenizin... Çünkü onlar sükutun da dilinden anlarlar!
Ve öyle bir nefes üflerler ki üzerinize, bir değil binlerce gökkuşağı doğar yüreğinize...
Öyleyse kendinize bir iyilik daha yapın ve hayatınıza sizi eksiltmeyip tamamlayacak, ruhunuzu yormayıp dinlendirecek insanları dahil edin.
  • Onlar; sadece akıllı değillerdir, aynı zamanda bilgilidirler!
Keskinleşen zekaları ve gelişen olgunlukları ile size sürekli bir şeyler öğretirler. Konuşmalarıyla, duruşlarıyla, bakışlarıyla ruhunuzu zenginleştirir, huzuru ayaklarınızın önüne sererler. 
Okudukça artan bilgileri ve görgüleriyle sizde asla kaybolmayacak bir ilgi ve büyüsünü kaybetmeyecek bir sevgi uyandırırlar.
Asla bıktırmaz, yormaz, yorulmaz, aksine her geçen gün kendilerine biraz daha bağlar, kendilerini biraz daha sevdirir, biraz daha aratırlar.
Sürekli ilerler, sürekli gelişir ve surekli büyür ve büyütürler.
Mağdem son bir iyilik daha yapın kendinize ve hayatınıza bilgeliğin sırrına ermiş, olgunluğun zevkine varmış ve zihinsel fonksiyonları gelişmiş insanları dahil edin.

---------- 0 ----------

Kitap okuyan bir insanla birlikte olmak demek;
O insanın okuduğu kitaplar adedince dünya, 
Kitaplarda tanıdığı insanlar adedince ruh demek.
Onunla kimi zaman yüzyıllar öncesine, 
Kimi zaman yüzyıllar sonrasına seyehat etmek 
Sayısız fikirlere,
Sayısız düşlere,
Sayısız yaşamlara tanıklık etmek demek...
Kitap okuyan bir insanla birlikte olmak demek, yaşamak demek...
Birde okumayan :)