19 Nisan 2016 Salı

BAB'AZİZ-BİR YOL VE YOLCULUK HİKAYESİ


Bab'Aziz Tunuslu  yönetmen Nacir KHEMİR'in "Çöl Üçlemesi" adıyla çektiği serinin üçüncü ve son filmi. 

Tawk Al Hamam(Güvercinin Kaybolan Gerdanlığı), El Haimoune(Çöl Gezginleri) ve son olarak Bab'Aziz(Ulu Kapı)

Besmele ve Al-i İmran suresiyle başlayan filmin daha başında "Kum ki ondan geldik ve dönüşümüz ona" diyerek şöyle bir duraksatır sizi Derviş.

İnsanın inancının ve hakikatinin kendine özgülüğünden bahsederken "Allah' a ulaşan yollar yaradılmışların nefesleri adedincedir. Herkes kendi yolunu bulmak için kendisine bahşedilmiş  en değerli yeteneğini kullanır. Eğer bu yeteneğini keşfeder ve kullanırsan yolun sana gösterilecektir." der.

Yaşı ilerlemiş a’ma bir derviş (sûfi) olan Baba Aziz çölde, sufilerin otuz yılda bir gerçekleştirilen derviş toplantısının bilinmeyen yerini aramaktadır. Bu yolculukta değişik hikayelerle dolaşan bir çok gezginle karşılaşır ve herkes kendine ayrılmış yolu adımlayıp, kendine biçilmiş görevi tamamlayarak ama önünde, ama sonunda o toplantıya varır.

"Hasan kardeşinin katilini,
Osman bir kuyunun dibinde görüp yitirdiği sarayını,
Zeyd ise sevgilisi Nur’u aramaktadır.
Ve aslında hepsinin yönü de, varacağı yer de aynıdır.”

-Eee buluşma nerede olacak?
    -Bilmiyorum, zaten bilmeyede gerek yok.
-Peki oraya nasıl gideceğiz?
    -Yürüyerek, sadece yürümek kafidir.
-Ya kaybolursak n'olacak?
    -İnancı olan kişi kaybolmaz, barış içinde olan kişi yolunu kaybetmez.

Öyle bir film ki, bir kez izleyerek içinde barındırdığı derin cümlelerin sırrına vakıf olmak neredeyse imkansız. Tecrübe ile de sabit ki ikinci kez izlediğinizde, ilk izlediğiniz zamandan çok daha ötelere geçecek, bambaşka bir dünya keşfedeceksiniz.

-Anne rahminde ki bebek kainatın bütün sırlarına vakıftır. Dünyaya geleceği vakit bir melek gelir ve onun dudaklarına dokunur. Bebek bildiği ne varsa unutarak gelir dünyaya.
    -Peki tekrar hatırlayacak mı Baba Aziz?
-Bilmem, kimbilir, belki de!...

Yüce deniz, sen ki arzunun hatırası
Sonsuza dek cayır cayır yanan ateş
Yeni gün bütün heybetiyle karşıda durmakta
Denizde yaşayan, 
Ve en eski zamanlardan kalan aşklar
Hala benim vatanımda yaşamakta.
Doğunun harikasında
Hazzın en saf halidir yemim, 
Ve içeceğim atalarımdan kalan soyluluğun ve gururun temiz sütüdür.
Ah vatanım,
Kafirlerden ve düşmanlardan korunağım.
Peki beni kim teselli edecek bu gurbet ellerde
Ya ne zaman getireceğim ruhumun arzusunu yerine?

Sarayını ve halkını terkedip suda ruhunun aksine seyreden derviş, Baba Aziz şöyle der;
-"Şu koca dünyada herkesin yerine getirmesi gereken bir görevi var. 
Yeter ki o görevi yap. 
Başkalarının ne yaptığı hiç önemli değil.
Yeter ki bunu unutma, buna göre yaşa.
Ama bunun dışındaki her şeyi hatırlasan bile, 
Hiç bir şey hatırlamıyor sayılırsın."

Hangi bir repliğini, hangi bir sahnesini yazacağımı şaşırdım adeta. Filmin tüm sahneleri hafızamdan hızla geçmekte ve tüm sahneler elenemeyecek güzellikte...

-Hasan...Seni bekliyordum.
    -Beni mi bekliyordun?
-Ölümüme tanık olman için.
    -Neden ben? Ben ölümden çok korkuyorum.
-Muhakkak...Eğer bebeğe zifiri karanlıkta, anne karnında şöyle denseydi: 
Dışarıda ışığın dünyası var, yüksek dağları, muntazam denizleri, engebeli düzlükleri, çiçek açan muhteşem bahçeleri, nehirleri, yıldızlarla dolu seması ve parlayan güneşiyle…
Ve  sen tüm bu  ihtişama rağmen, burada karanlıklar arasındasın… 
Doğmamış bebek, bu ihtişam hakkında hiç bir şey bilmez  ve  hiçbirine inanmazdı. 
Tıpkı  bizim ölümle karşılaşmamız gibi.
Bunun içindir ki, korkuyoruz.
    -Fakat ölümün içinde nur olamaz. Çünkü o her şeyin sonudur.
-Bidayeti olmayan şeyin nihayeti nasıl olur? Hasan, evladım, dügün gecemde böyle mahzun durma!
    -Düğün gecen mi?
-Evet, ebediyet ile nikah gecem. Vakit geldi, şimdi beni yalnız bırak ve sonra vücudumu kumla örtmek için dön.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder