Eğer bir sorun çözülebiliyorsa kaygılanmaya gerek yoktur. Eğer çözülemiyorsa, kaygılanmanın bir faydası yoktur. |
Gerçek bir
yaşam hikayesi.
Hikayeyi
Avusturyalı bir dağcı olan Heinrich HARRER'in, kendi yaşamını anlattığı
kitabından yola çıkarak perdeye aktarmış, yönetmen Jean Jacques Annaud.
Peki 1997
yapımı olan bu film, bunca yıl aradan sonra neden hala aklımızda?
"Bütün
varlıklar ölüm ve tehlike karşısında titrer.
Hayat her
şeyden kıymetlidir."
"Bir
kişi bunun farkına vardığında öldürmez ya da ölüme sebebiyet vermez.
Anlamalısınız,
bu sözler her Tibetlinin kalbine yerleşmiştir.
İşte bu
yüzden barışçıl insanlarız ve temelde şiddeti reddediyoruz.
Bunu bizim en
büyük gücümüz olarak algılamanızı rica ediyorum,
Zayıflığımız
olarak değil."
Filmin
hafızalarda bu kadar yer etmesini sağlayan en büyük özelliği; insan kişiliğinin
geçirebileceği değişimin, ya da bir nevi kişiliğin terbiye edilişinin güzel bir
örneğini bize sunuyor olması ve aynı zaman da bunun mümkün olduğunu da
somutlaştırıp, ispatlaması.
"Siz
hayatınızın her aşamasında zirveye tırmanmayı başaran insana saygı
duyuyorsunuz.
Ama biz kendi
egolarını terk edebilen,
Ve hayatının
her safhasında kendini yükseltebilen insana saygı duyarız.
Çoğu Tibet’li
sizin saygı duyduğunuz bu insana, kendi hayatını emanet etmez."
-----0-----
1939
sonbaharında, ünlü Avusturyalı dağcı Heinrich Harrer ve arkadaşı Peter
Aufschnaiter, Himalayalar’ın en yüksek tepelerinden birisi olan Nanga Parbat’a
tırmanmak üzere yola koyulurlar. Ancak, elverişsiz hava şartları ve çığ
tehlikesi onları engeller. Dağcılar kamp yerlerine dönerken, İngiliz askerleri
tarafından yakalanıp bir esir kampına götürülürler. Başarısızlıkla sonuçlanan
birçok kaçma girişiminin ardından, Harrer ve Peter en sonunda Hindistan’ın
dağlarından geçip Tibet’e kaçmayı başarır. Zorluklarla göğüs göğüse mücadele
ettikten sonra bu iki adam kutsal şehir Lhasa’ya varır. Lhasa halkı ilk önce
Harrer ve arkadaşını yabancı oldukları için yadırgasa da kısa sürede onları
aralarına kabul eder. Bu arada, Harrer, 11 yaşındaki dini lider Dalai Lama’nın
dikkatini çeker. Aralarında bir dostluk başlar ve Harrer, Dalai Lama’ya
İngilizce ve coğrafya öğretip Batı’yı anlatır. Harrer, Tibet’te yedi yıl
sürecek macerası sırasında büyük bir politik çalkalanmanın yanında genç Dalai
Lama’nın arkadaşlığına ve ruhsal aydınlığına da şahit olur.
"Kültürüne
ihanet eden biri, gelenekleri hakkında öğüt vermemeli.
Ölmeni
istediğim zamanlar oldu; ama utancın işkencen,
İşkencen de
senin hayatın olacak.
Uzun
sürmesini dilerim."
İyi seyirler
:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder