İLİM kelimesinin Türkçemizde iki karşılığı vardır: mastar anlamıyla BİLMEK, isim anlamıyla BİLGİ.
BİLGİ'nin kesin/objektif ve tanımlanmış/müdevven olması haline ise BİLİM diyoruz. Bu tür bir bilgi sahibine de BİLGİN.
BİLGİN, kendisi dışında olanı/objeyi bilir; eğer kendini/haddini de bilir/tanır ise bu sefer ona 'bilgin' değil, BİLGE deriz.
MARİFET ise Türkçemizde TANIMAK/İRFAN sözcüğüyle karşılanır.
İlim ve irfan sahibi olan insanlar; başkasını/objeyi bilen ve kendisini/süjeyi tanıyan, yani hem bilgin, hem bilge olabilmeyi başarabilmiş kimselerdir.
Peki BİLGİÇ kimdir?
Bilgin ve bilge olmadığına göre, bilgiç "bilgisiz olan" mı demektir? Elbette hayır! Eğer böyle olsaydı ona sadece cahil/bilgisiz demekle yetinirdik. Oysa BİLGİSİZ bir şeyi bilmeyenin, BİLGİÇ ise bilmediğini de bilmeyenin adı...
Demek ki bilgisizlik tek katmanlı, bilgiçlik ise iki katmanlı cehalet...
Bilgiçlikte bilgisizlik yok, yanlış ve eksik bilgi var; hepsinden önemlisi bilmediğini bilmemek var.
Özetleyecek olursak BİLGE sözcüğünü irfan sahipleri için, BİLGİN sözcüğünü ilim sahipleri için, BİLGİÇ sözcüğünü ise pekâlâ malumat-füruş takımı için kullanabiliriz.
Bir BİLGE'nin değeri yaşam biçiminde, bir BİLGİN'in değeri düşünme biçimde aranır. Çünkü ilki iyi olanı, ikincisi doğru olanı öğretir.
İlim ve irfan sahibi olmayı önemsiyorduk bir zamanlar...
Öyle ki malumat-füruş olmak önemsenen değil, bilakis tebessümle karşılanan, hafiflik olarak algılanan bir hâl idi. Çünkü amaç malumat toplamak değil, ilim elde etmek ve bu ilmi bizatihi ilim için değil, irfan için elde etmek idi. İrfansız nice ilim sahibi vardı, olması da doğaldı ve fakat makbul değildi. Şimdiyse ihtiyaç fazlası bilgiçlerimiz var.
Ne yapacağız?
Bu bilgiçliği hiç değilse bilginlik seviyesine ne yapıp da çıkaracağız?
Bilemiyorum.
Bildiğim tek şey, bu işin çok da yeni olmadığı...
Kendi dışındaki dünyayı bilmeyen: cahil, kendi iç dünyasını bilmeyen: gafil. Bil ki ey talib, gaflet cehaletten beterdir.